İstanbul, kimine göre taşı toprağı altın, kimine göre ömür törpüsü, kiminin kanına bulaşan bir alışkanlık virüsü, kiminin uykusunu kaçıran bir illet. Bu kent uygarlaştıkça güzelleşiyor diyenler de var, eskiye hasretle selam gönderen ve derin bir ah çeken de. Bu karşıtlıkları çoğaltmak mümkün, hatta kolay, ama zor olan bir şey var ki… İstanbul gittikçe yaşanması zor bir şehir oluyor.
Çok değil, onbeş yıl kadar önce bir terör başladı bu kentte, motosiklet terörü. Kuryeler sağınızdan solunuzdan, hele de boğaz köprüsünden hızla ve kuralsız geçmeye başladı. Yüreğimizin ağzımıza geldiği ve bugünü de kazasız-belasız geçirdiğimize dua etmiş olduğumuz yıllardı. Sonra fast-food alışkanlığını kolaylaştıran yiyecek-yemek taşıyıcı motosikletler, bunlara bir de su taşıyıcı mopetler eklendi.
Nereden ne zaman çıkacağını, bilemezsiniz, yiyecek dağıtımındakiler hem kendileriyle hem de rakipleriyle yarış içindedirler. Neden taktıklarını kendilerinin de bilmediği başlık (kask) üstünden hem gider hem telefonla konuşurlar. Su taşıyanların 10 tane koca su şişesini nasıl yerleştirdiğini ve düşürmeden taşıdığını düşünürken önünüze atılıverirler. Moto-kuryeler şimdilik içlerinde en zararsızları kaldı.
İşin bir de trafik kazası yönü var, oldu birine çarptınız, aslında genelde hep onlar size çarpar ya, hemen yardımsever halkımız olay mahalline yönlenir ve acilen seyyar bir mahkeme kurulur. Tabii siz arabadasınız, o zavallı küçük bir motosiklette, acilen savcı kimliğinde sayın vatandaş iddianameyi hazırlar. Zavallı küçük bir araca koca bir araçla çarpmak ! Üstelik o ekmek parası derdinde sen ise keyfindesin. İddianamede bu düşünce de yer alır. Hele bir de kadın şoförseniz zaten hüküm verilmiş gibidir. Acemi !!! Anlatamazsınız, ki o geldi benim önüme aniden, o geldi çarptı bana ve yere düştü, o kuraldışı sürüyor, o, o, o… Değişmez bir şey, hüküm önceden verilmiştir. İnsaflı bir yargı heyetiyse “haydi geçmiş olsun, koy cebine birkaç kuruş” kararı çıkar. Bu arada güvenlik kuvvetlerine yardımı seven bir-iki sayın vatandaşın sizi ittirip kaktırması da mümkündür.
Son iki yıl içinde yeni bir terör dalgası geldi güzel kentimize. Hafriyat terörü. Hafriyat kamyonları karınca sürüleri gibi, her sokak, her cadde onların, otobanda sol şerit onların, sokağı istedikleri gibi işgal etme, trafiğe kapatma hakları var. Hatta geçiş üstünlüğü olduğuna inanan şöförler tarafından kullanılıyor çoğu. Toz-toprak ile çevreyi kirletmelerinden söz etmek yasak, bu nedenle üstü açık gidip gelirler. Gündelikleri yaptıkları sefer sayısına bağlı olduklarından bir sefer daha fazla yapmak için her yol mubahtır onlara. Onlara yol vermek zorundasınız, zaten bir çarpsanız feleğinizi şaşırır, arabanızı zor tanırsınız, bunu bildiklerinden öncelik ve yol konusunda taviz vermezler. Bu inşaat furyası bittiğinde bu kadar çok hafriyat kamyonu ne iş yapacak ? Bu bir başka yazı konusu.
Uygarlık güzel, güzel de, bir de toplumda yeni terörize edici alanlar açmasa diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder