Hekim ötanazi savunucusu olabilir mi ? Son sözü ilk söyleyenlerdenim, bu nedenle de başım sıkça ağrır, en
son söyleyeceğimi hemen söyleyeyim. EVET, hekim ötanazi yandaşı, savunucusu olabilir, benim gibi.
Ötanazi, iyileşme
olasılığı olmayan hastaların ya da
yaşamını kendi başına sürdüremeyecek ölçüde sakat olan bireylerin hayatlarını
acı vermeyen bir yöntem kullanarak sona erdirme eylemi olarak tanımlanır.
Latice “eu” yani hoş, mutlu ve “thatanotis” yani ölüm
sözcüklerinden gelmektedir, kısaca “mutlu ölüm” demektir.Grekçede ise ευθανασία (ευ "good", θανατος “death”)
olarak yazılır. Literatürde çok farklı
kullanımları vardır , bazıları şunlardır:
- euthanasia ,euthanasie
- active-passive-voluntary-involuntary euthanasia
- assisted suicide – PAS
- sterbehilfe
- mercy killing
- dying well
- death with dignity
- respected death
Ölümün
mutlusu olur mu diyeceksiniz. Olur ! Kızmayın
hemen, siz de benim gibi 30 yıl boyunca ağrısından çılgına dönen, çaresizlikten
yaşamı onur kırıcı bulan, yiyip içemeyen ve etrafındakilerin yardımlarıyla yaşayabilen,
gözlerindeki umutsuzluğu saklayamayan, hatta bakışlarıyla sizi içinde bulunduğu
durumdan kurtarmadığınız için sorumlu tutan, kanserli, felçli veya dönüşümsüz hastalığı olan çocuk, genç, yaşlı,
kadın, erkek yüzlerce, binlerce hastayla karşılaşmış ve de onlarla empatiye
girmişseniz başka türlü düşünemezdiniz.
Ülkemizde
ötanazi yasalarla yasaklanmıştır ve ağır suç kapsamındadır. Bazı ülkelerde ise yasaldır. Aslında yıllardır süren ve sürecek
bir tartışmadır, ötanazi. Olayın sadece tıbbi değil felsefik, teolojik, etik, yasal
bir çok yönleri vardır. Ötanaziye karşı olmanın en beylik söylemi “hekimin
asli görevinin insan yaşamını sürdürmek” olmasıdır. Bunun yanında benim de kısmen katıldığım ötanaziyi kötüye
kullanma kaygısı da söz konusudur. İnsan doğasında bulunan kötülük iç güdüsü
yeni Mengele’ler, Kevorkyan’lar yaratabilir.
Temel soru
şudur: yaşamak, her şeye karşın yaşama
şansı hiç olmayan ve belirli bir süre sonra ölecek olan insanın sadece bedenen
değil ruhen de çok acı çekerek yaşaması mıdır ?
Bir kaza veya hastalık sonucu el ve ayakları başta olmak üzere tüm
fonksiyonel organlarını kullanması dönüşümsüz olarak kaybolan, sadece gözleri ile yaşayan, bilinci
açık ama düşüncesini ifade edemeyen bir kişi sizce yaşıyor mudur ? Yoksa o
sadece bir canlı mıdır? Eğer canlı ise, istediği şekilde yaşama hakkı olduğu gibi, acı çeken, mutsuz ve çaresiz bir yaşamı istememe hakkı da yok mudur?
Hekim ya
aktif olarak ötanaziye katılır (ölümü gerçekleştirecek maddenin verilmesi gibi)
ya da pasif olarak (yaşamı devam ettiren tıbbi destek ve cihazların devre dışı
bırakılması). Hasta açısından da ya hastanın isteğiyle, bireyin özgür iradesini
kullanması ile ötanazi uygulanır ya da karar verme yeteneğinden yoksun (bilinci
kapalı) hastanın yakınları veya yasal merciler tarafından alınan karar
doğrultusunda ötanazi uygulanır.
Ötonazi bir
intihar değildir. Bu konuyu uzun uzun tartışmak yerine aşağıdaki tabloyu
vermekle yetineceğim.
Pasif
|
Aktif
(yardımsız)
|
Aktif
(yardımlı)
|
|
Volonter (istemli)
|
Vasiyet
(DNR)
Eve gitme
|
İNTİHAR
|
ÖTANAZİ
PAS
|
Nonvoluntary
(hasta devre
dışında)
|
(withdrawing) Fiş çekme
Eve götürme
|
X
|
(holddrawing)
Yüksek doz sedatif verme
|
Involuntary
(istemdışı)
|
CİNAYET
|
X
|
CİNAYET
|
Tarihsel gelişme içinde ötanazi yoğun olarak tartışılmıştır. Tıp tarihinin ve tıp etiğinin babası kabul edilen Hipokrat (MÖ 460-377) bugün de geçerliliğini koruyan ünlü “Hekimlik Andı”nda ötanaziye karşı çıkmıştır. “Hastaların tedavisini, bütün güç ve düşüncemle onların yararına ayarlayacağım, benden istense bile, hiç kimseye zehir vermeyeceğim” demiştir. Platon, ünlü Devlet adlı eserinde bedensel bozukluğu olanların ölüme bırakılmalarının hem devlet hem de birey için en sağlıklı çözüm olduğunu yazmıştır. Thomas More, 1516’da yazdığı Ütopya’sında çaresiz ve acı çeken bir hastanın yaşayan bir ölü olduğunu, böyle bir durumda hastanın ölümü seçmesinin onurlu bir davranış olduğunu ve saygı göreceğini yazar, hatta kişi bu kararı veremeyecek durumdaysa başkalarının ona yardım etmesini önermektedir. Ötanazi terimini ilk kez kullanan Francis Bacon ise henüz 17. yüzyılda “New Atlantis” adlı eserinde hekimlerin görevinin sadece hastasını iyileştirmekle kalamayacağını, hastayı iyileştiremediği durumda daha fazla acı ve ızdırap çekmesini önlemek amacıyla ona kolay ve rahat bir ölüm hazırlamaları gerektiğini de yazmıştır. Filozof John Stuart Mill (1806-1873) “iyi ölüm mutlu ölümdür” (a good death is a happy death) demiştir, bir diğer İngiliz felsefecisi Jeremy Bentham (1748-1832) ise “ iyi ölüm ağrısız ölümdür” (a good death is a painless death) demektedir. J.Rachels, bilinçli bir yaşam sürdürme olanağı olmayan bir kişi için yaşıyor veya ölüyor olmanın bir anlam ifade etmediğini ileri sürmüştür. Ivan Illich ve Kübler-Ross, içinde bulunduğumuz bilim ve teknoloji çağında insanın, kendi evinde huzurlu ve onurlu bir şekilde ölmesine izin verilmediğini düşünmektedirler. Özellikle çok ağır hastaların genellikle fikirlerini söylemeye hakları yokmuş gibi davranılmaktadır demektedirler. Günümüzde en yalın biçimiyle düşüncesini aktarlardan birisi de Prof. Jean-Louis Vincent dir (Brüksel Erasme Üniversite Hastanesi Yoğun Bakım Direktörü) “doktorların hastaların acısını hafifletmek ve bu acılara son vermek hak ve sorumlulukları olduğu kadar bazı koşullarda ölümü kolaylaştırıcı insani girişimlerde bulunma görevleri de vardır” demektedir.
Son sözü John Harris’e bırakalım: ”insan yaşamına değer vermek, bireyin yaşamı
kendisi için değerli olduğu sürece, ölümün geciktirilmesi ve yaşam şansının
olabildiğince yüksek tutulması gerekmektedir. Ancak
eğer kişi artık kendi yaşamına değer vermiyorsa ve ölüm kişi için daha yararlı
olabilecekse bu koşulda ötanazi seçimi kişilere sunulabilmelidir.
Ötanazi
AİHM’de
44 yaşında İngiliz bayan (Diane Pretty) sinir sistemini tutan, kendisini tekerlekli sandalyeye ve tüple verilen gıda ve ilaçlarla beslenmeye mahkum eden, acı çekerek öleceği bir hastalığa yakalanmış, ancak akli durumu ve melekeleri yerinde olduğundan, acılar içinde kıvranarak, kendini kaybederek, konuşması bozularak ölmek istemediğinden yaşamına son verme zamanını kendisi belirlemek istiyor, bu ötanazi isteğini yerine getirmeyi kabul eden eşinin suçlanmamasını sağlamak için tüm yargı organlarına, en son olarak da Lordlar Kamarası’na başvurmuş ancak isteği reddedilmiş. Bunun üzerine Strazburg’daki AİHM’ye başvurmuş, iki yasal dayanak ileri sürerek. Birincisi AİHS’nin 3. maddesi yani “insanlıkla bağdaşmayan ve küçük düşürücü işlemleri yasaklayan” madde, ikincisi ise aynı sözleşmenin 9. maddesi yani “insanların vicdan özgürlüklerin olduğunu” hükme bağlayan madde. Yüksek mahkeme bu dava için “öncelikle görüşme” kararı vererek 7 yargıçtan oluşan bir komisyona gönderdi. İngiltere’den acil görüş istendi. İngiliz Tıp Birliği “doktorlara iyileşme umudunu tamamen yitirmiş hastalarının tedavilerini sonlandırma hakkı tanınması gerektiğini bildirmiştir. Ancak AİHM bayan Pretty’e hak vermemiştir. Bu arada benzer başvurular çığ gibi artmaktadır. Eğer bir gün AİHM aktif ötanaziye evet derse Türkiye de dahil Avrupa Konseyi üye ülkelerinin çok büyük bir kısmının ötanazi ile ilgili yasalarını değiştirmeleri gerekecek, aynı idam cezasının kaldırılması gibi.
44 yaşında İngiliz bayan (Diane Pretty) sinir sistemini tutan, kendisini tekerlekli sandalyeye ve tüple verilen gıda ve ilaçlarla beslenmeye mahkum eden, acı çekerek öleceği bir hastalığa yakalanmış, ancak akli durumu ve melekeleri yerinde olduğundan, acılar içinde kıvranarak, kendini kaybederek, konuşması bozularak ölmek istemediğinden yaşamına son verme zamanını kendisi belirlemek istiyor, bu ötanazi isteğini yerine getirmeyi kabul eden eşinin suçlanmamasını sağlamak için tüm yargı organlarına, en son olarak da Lordlar Kamarası’na başvurmuş ancak isteği reddedilmiş. Bunun üzerine Strazburg’daki AİHM’ye başvurmuş, iki yasal dayanak ileri sürerek. Birincisi AİHS’nin 3. maddesi yani “insanlıkla bağdaşmayan ve küçük düşürücü işlemleri yasaklayan” madde, ikincisi ise aynı sözleşmenin 9. maddesi yani “insanların vicdan özgürlüklerin olduğunu” hükme bağlayan madde. Yüksek mahkeme bu dava için “öncelikle görüşme” kararı vererek 7 yargıçtan oluşan bir komisyona gönderdi. İngiltere’den acil görüş istendi. İngiliz Tıp Birliği “doktorlara iyileşme umudunu tamamen yitirmiş hastalarının tedavilerini sonlandırma hakkı tanınması gerektiğini bildirmiştir. Ancak AİHM bayan Pretty’e hak vermemiştir. Bu arada benzer başvurular çığ gibi artmaktadır. Eğer bir gün AİHM aktif ötanaziye evet derse Türkiye de dahil Avrupa Konseyi üye ülkelerinin çok büyük bir kısmının ötanazi ile ilgili yasalarını değiştirmeleri gerekecek, aynı idam cezasının kaldırılması gibi.
Tarihte
bilinen ilk ötanazi Sokrates’in eylemidir. Kendisini ölüme mahkum edenlerin
gözünde zayıf, onursuz bir şekilde ölmemek için baldıran zehirli kaseyi alır ve
içer. “Haksız yere seni cezalandırıyorlar”
diye üzülen karısına, ölüm kararını verenlerin gözünün içine bakarak “ya haklı olsalardı, o zaman üzülmen
gerekirdi” diye cevap verir.
Bir başka ötanazi öyküsü: Bn. Hilda Hunt, 1913 Viyana doğumlu yani 91 yaşında, parkinson hastalığına yakalanıyor, kulakları duymamaya, yardımsız yaşayamamaya başlıyor, halbuki bağımsız yaşamayı seven enerjik, 2.Dünya Savaşı’nda direnişçi, 70’inde Himalaya’lara tırmanmış bir insan, şimdi böyle yaşamayı işkence olarak görüyor ve geçen sene ötanazi ile mutlu bir şekilde huzur içinde yaşamına son veriyor.
Ötanazi Kuralları
• Ötanazi isteyen hastanın 18 yaşını doldurmuş olması
• Bilinçli olarak ve birkaç kez talep etmesi
• Sadece fizik değil psikolojik açıdan da çaresiz bir aşamada olması
• Terminal dönemde, dönüşümsüz hasar veya iyileşme ihtimali olmaması
• Ötanazi talebinden sonra en az bir ay geçmesi
• Tıbbın elindeki en uygun imkanlarla yapılması gereklidir.
Bir başka ötanazi öyküsü: Bn. Hilda Hunt, 1913 Viyana doğumlu yani 91 yaşında, parkinson hastalığına yakalanıyor, kulakları duymamaya, yardımsız yaşayamamaya başlıyor, halbuki bağımsız yaşamayı seven enerjik, 2.Dünya Savaşı’nda direnişçi, 70’inde Himalaya’lara tırmanmış bir insan, şimdi böyle yaşamayı işkence olarak görüyor ve geçen sene ötanazi ile mutlu bir şekilde huzur içinde yaşamına son veriyor.
Ötanazi Kuralları
• Ötanazi isteyen hastanın 18 yaşını doldurmuş olması
• Bilinçli olarak ve birkaç kez talep etmesi
• Sadece fizik değil psikolojik açıdan da çaresiz bir aşamada olması
• Terminal dönemde, dönüşümsüz hasar veya iyileşme ihtimali olmaması
• Ötanazi talebinden sonra en az bir ay geçmesi
• Tıbbın elindeki en uygun imkanlarla yapılması gereklidir.
İçimdeki Deniz
(Ötanazi ile ilgili bir film)
İspanyol yönetmen Alejandro Amenabar'ın yönettiği ve Javier Bardem'in başrolünü oynadığı
2004 yapımı bir filmdir. Konusu, denize tutkuyla bağlı bir adam olan
Ramon’un geçirdiği bir kaza sonrası
boynundan aşağısı felçli kalması ve sonrasındaki yaşadıklarıdır. Ramon bu şekilde felçli olarak yaşamak istemez ve her fırsatta ötanazi olmak
istediğini söyler. Ramon’un tek
isteği 30 yıl direndiği bu yaşam şeklinden kurtulmak yani onurlu bir şekilde
yaşamına son vermek, böylece içinde bulunduğu yaşam ile kaybettiği özgürlüğünü
geri kazanmaktır. Ona göre “yaşamak bir
haktır ama zorunluluk değildir”. Ramon,
“özgür olamıyorsanız ve yaşamınız tümüyle
başkalarının desteğine bağlıysa gülümseyerek ağlamayı öğrenirsiniz” diyor
ve “ben geçmişe değil geleceğe yani
özgürlüğüme bakıyorum” diye devam ediyor. Filmde Ramon ağabeyine
“yaşadığının hayat olmadığını, kendisini hareketsiz vücudu içinde bir köle gibi
hissettiğini” söylemesi buna karşın ağabeyinin” esas kölenin kendisi karısı ve
çocuğu olduğunu” ve “yıllarca kendisine hizmet ettiklerini” söylemesi filmin
kırılma noktası, çünkü bu cevap Ramon’u
haklı çıkarıyor, başkalarına bağlı, özgürlüğü elinden alınmış bir insan olduğu
çok net yüzüne söyleniyor, abisine verdiği cevap ise kararlılığını gösteriyor “senin erdemlerinin kölesi olmayacağım.” İşte insan onuru!
Ölmek için
bana yalvaran gözlerle karşılaştığım sürece hekim olarak, ötanaziden yana olacağım ve ülkemizde
yasallaşması için gayret sarf edeceğim, bir gün bana da lazım olabileceğinden
değil, iyi hekimlik adına inandığımdan.
“yaşamak bir hak ama
mecburiyet değil”
İçimdeki Deniz
“ölümümü, oğlumun eroin paramı karşılamasından daha onurlu buluyorum”
Barbarların İstilası