Sayfalar

18 Eyl 2017

Ötanazi ve Hekim, İçimdeki Deniz








Hekim  ötanazi  savunucusu olabilir mi ?  Son sözü ilk söyleyenlerdenim, bu nedenle de başım sıkça ağrır, en son söyleyeceğimi hemen söyleyeyim. EVET, hekim ötanazi yandaşı,  savunucusu olabilir, benim gibi.

Ötanazi, iyileşme olasılığı olmayan hastaların  ya da yaşamını kendi başına sürdüremeyecek ölçüde sakat olan bireylerin hayatlarını acı vermeyen bir yöntem kullanarak sona erdirme eylemi olarak tanımlanır. Latice “eu” yani hoş, mutlu ve “thatanotis” yani ölüm sözcüklerinden gelmektedir, kısaca “mutlu ölüm” demektir.Grekçede ise  ευθανασία   (ευ "good", θανατος “death”)  olarak yazılır. Literatürde çok farklı kullanımları vardır , bazıları şunlardır:
  •          euthanasia ,euthanasie
  •         active-passive-voluntary-involuntary euthanasia
  •      assisted suicide – PAS
  •          sterbehilfe
  •          mercy killing
  •          dying well
  •          death with dignity
  •          respected death


Ölümün mutlusu olur mu diyeceksiniz.   Olur ! Kızmayın hemen, siz de benim gibi 30 yıl boyunca ağrısından çılgına dönen, çaresizlikten yaşamı onur kırıcı bulan, yiyip içemeyen ve etrafındakilerin yardımlarıyla yaşayabilen,  gözlerindeki umutsuzluğu  saklayamayan, hatta bakışlarıyla sizi içinde bulunduğu durumdan kurtarmadığınız için sorumlu tutan, kanserli, felçli  veya dönüşümsüz hastalığı olan çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek yüzlerce, binlerce hastayla karşılaşmış ve de onlarla empatiye girmişseniz başka türlü düşünemezdiniz.

Ülkemizde ötanazi yasalarla yasaklanmıştır ve ağır suç kapsamındadır. Bazı ülkelerde ise  yasaldır. Aslında yıllardır süren ve sürecek bir tartışmadır, ötanazi. Olayın sadece tıbbi değil felsefik, teolojik, etik, yasal bir çok yönleri vardır. Ötanaziye karşı olmanın en beylik söylemi “hekimin asli görevinin insan yaşamını sürdürmek” olmasıdır. Bunun yanında  benim de kısmen katıldığım ötanaziyi kötüye kullanma kaygısı da söz konusudur. İnsan doğasında bulunan kötülük iç güdüsü yeni Mengele’ler, Kevorkyan’lar yaratabilir.
Temel soru şudur: yaşamak, her şeye karşın  yaşama şansı hiç olmayan ve belirli bir süre sonra ölecek olan insanın sadece bedenen değil ruhen de çok acı çekerek yaşaması mıdır ?  Bir kaza veya hastalık sonucu el ve ayakları başta olmak üzere tüm fonksiyonel organlarını kullanması dönüşümsüz olarak  kaybolan, sadece gözleri ile yaşayan, bilinci açık ama düşüncesini ifade edemeyen bir kişi sizce yaşıyor mudur ? Yoksa o sadece bir canlı mıdır? Eğer canlı ise,  istediği şekilde yaşama hakkı olduğu gibi,  acı çeken, mutsuz ve çaresiz bir  yaşamı istememe hakkı da yok mudur?

Hekim ya aktif olarak ötanaziye katılır (ölümü gerçekleştirecek maddenin verilmesi gibi) ya da pasif olarak (yaşamı devam ettiren tıbbi destek ve cihazların devre dışı bırakılması). Hasta açısından da ya hastanın isteğiyle, bireyin özgür iradesini kullanması ile ötanazi uygulanır ya da karar verme yeteneğinden yoksun (bilinci kapalı) hastanın yakınları veya yasal merciler tarafından alınan karar doğrultusunda ötanazi uygulanır.
Ötonazi bir intihar değildir. Bu konuyu uzun uzun tartışmak yerine aşağıdaki tabloyu vermekle yetineceğim.



    Pasif
    Aktif
    (yardımsız)
     Aktif
     (yardımlı)
 Volonter    (istemli)
 Vasiyet
 (DNR)
 Eve gitme

  İNTİHAR

  ÖTANAZİ
  PAS
Nonvoluntary
(hasta devre  dışında)
(withdrawing) Fiş çekme
Eve götürme
      
       X
(holddrawing)
  Yüksek doz      sedatif verme
Involuntary
(istemdışı)

   CİNAYET
      
            X

   CİNAYET


Tarihsel gelişme içinde  ötanazi yoğun olarak tartışılmıştır. Tıp tarihinin ve tıp etiğinin babası kabul edilen  Hipokrat (MÖ 460-377)  bugün de geçerliliğini koruyan ünlü “Hekimlik Andı”nda ötanaziye karşı çıkmıştır. Hastaların tedavisini, bütün güç ve düşüncemle onların yararına ayarlayacağım, benden istense bile, hiç kimseye zehir vermeyeceğim” demiştir.  Platon, ünlü Devlet adlı eserinde bedensel bozukluğu olanların ölüme bırakılmalarının hem devlet hem de birey için en sağlıklı çözüm olduğunu yazmıştır. Thomas More, 1516’da yazdığı Ütopya’sında çaresiz ve acı çeken bir hastanın yaşayan bir ölü olduğunu, böyle bir durumda hastanın ölümü seçmesinin onurlu bir davranış olduğunu ve saygı göreceğini yazar, hatta kişi bu kararı veremeyecek durumdaysa başkalarının ona yardım etmesini önermektedir. Ötanazi terimini ilk kez kullanan Francis Bacon ise henüz 17. yüzyılda “New Atlantis” adlı eserinde  hekimlerin görevinin sadece hastasını iyileştirmekle kalamayacağını, hastayı iyileştiremediği durumda daha fazla acı ve ızdırap çekmesini önlemek amacıyla ona kolay ve rahat bir ölüm hazırlamaları gerektiğini de yazmıştır. Filozof  John Stuart Mill (1806-1873) “iyi ölüm mutlu ölümdür” (a good death is a happy death) demiştir, bir diğer İngiliz felsefecisi  Jeremy Bentham (1748-1832) ise “ iyi ölüm ağrısız ölümdür” (a good death is a painless death) demektedir.  J.Rachels, bilinçli bir yaşam sürdürme olanağı olmayan bir kişi için yaşıyor veya ölüyor olmanın bir anlam ifade etmediğini ileri sürmüştür. Ivan Illich ve Kübler-Ross, içinde bulunduğumuz bilim ve teknoloji çağında insanın, kendi evinde huzurlu ve onurlu bir şekilde ölmesine izin verilmediğini düşünmektedirler. Özellikle çok ağır hastaların genellikle fikirlerini söylemeye hakları yokmuş gibi davranılmaktadır demektedirler. Günümüzde en yalın biçimiyle düşüncesini aktarlardan birisi de Prof. Jean-Louis Vincent dir  (Brüksel Erasme Üniversite Hastanesi Yoğun Bakım Direktörü) doktorların hastaların acısını hafifletmek ve bu acılara son vermek hak ve sorumlulukları olduğu kadar bazı koşullarda ölümü kolaylaştırıcı insani girişimlerde bulunma görevleri de vardır” demektedir.

Son sözü John Harris’e bırakalım: ”insan yaşamına değer vermek, bireyin yaşamı kendisi için değerli olduğu sürece, ölümün geciktirilmesi ve yaşam şansının olabildiğince yüksek tutulması gerekmektedir.  Ancak eğer kişi artık kendi yaşamına değer vermiyorsa ve ölüm kişi için daha yararlı olabilecekse bu koşulda ötanazi seçimi kişilere sunulabilmelidir.


Ötanazi AİHM’de
 
44 yaşında İngiliz bayan (Diane Pretty) sinir sistemini tutan, kendisini tekerlekli sandalyeye ve tüple verilen gıda ve ilaçlarla beslenmeye mahkum eden, acı çekerek öleceği bir hastalığa yakalanmış, ancak akli durumu ve melekeleri yerinde olduğundan, acılar içinde kıvranarak, kendini kaybederek, konuşması bozularak ölmek istemediğinden yaşamına son verme zamanını kendisi belirlemek istiyor, bu ötanazi isteğini yerine getirmeyi kabul eden eşinin suçlanmamasını sağlamak için tüm yargı organlarına, en son olarak da Lordlar Kamarası’na başvurmuş ancak isteği reddedilmiş. Bunun üzerine Strazburg’daki AİHM’ye başvurmuş, iki yasal dayanak ileri sürerek. Birincisi AİHS’nin 3. maddesi yani “insanlıkla bağdaşmayan ve küçük düşürücü işlemleri yasaklayan” madde, ikincisi ise aynı sözleşmenin 9. maddesi yani “insanların vicdan özgürlüklerin olduğunu” hükme bağlayan madde. Yüksek mahkeme bu dava için “öncelikle görüşme” kararı vererek 7 yargıçtan oluşan bir komisyona gönderdi. İngiltere’den acil görüş istendi. İngiliz Tıp Birliği “doktorlara iyileşme umudunu tamamen yitirmiş hastalarının tedavilerini sonlandırma hakkı tanınması gerektiğini bildirmiştir. Ancak AİHM bayan Pretty’e hak vermemiştir. Bu arada benzer başvurular çığ gibi artmaktadır. Eğer bir gün AİHM aktif ötanaziye evet derse Türkiye de dahil Avrupa Konseyi üye ülkelerinin çok büyük bir kısmının ötanazi ile ilgili yasalarını değiştirmeleri gerekecek, aynı idam cezasının kaldırılması gibi.

Tarihte bilinen ilk  ötanazi  Sokrates’in eylemidir. Kendisini ölüme mahkum edenlerin gözünde zayıf, onursuz bir şekilde ölmemek için baldıran zehirli kaseyi alır ve içer. “Haksız yere seni cezalandırıyorlar” diye üzülen karısına, ölüm kararını verenlerin gözünün içine bakarak “ya haklı olsalardı, o zaman üzülmen gerekirdi” diye cevap verir.



 
Bir başka ötanazi öyküsü: Bn. Hilda Hunt, 1913 Viyana doğumlu yani 91 yaşında, parkinson hastalığına yakalanıyor, kulakları duymamaya, yardımsız yaşayamamaya başlıyor, halbuki bağımsız yaşamayı seven enerjik, 2.Dünya Savaşı’nda direnişçi, 70’inde Himalaya’lara tırmanmış bir insan, şimdi böyle yaşamayı işkence olarak görüyor ve geçen sene ötanazi ile mutlu bir şekilde huzur içinde yaşamına son veriyor.
 
 
   Ötanazi Kuralları
 
   • Ötanazi isteyen hastanın 18 yaşını doldurmuş olması
   • Bilinçli olarak ve birkaç kez talep etmesi
   • Sadece fizik değil psikolojik açıdan da çaresiz bir aşamada olması
   • Terminal dönemde, dönüşümsüz hasar veya iyileşme ihtimali olmaması
   • Ötanazi talebinden sonra en az bir ay geçmesi
   • Tıbbın elindeki en uygun imkanlarla yapılması gereklidir.
 
   
İçimdeki  Deniz  (Ötanazi ile ilgili bir film)

İspanyol yönetmen Alejandro Amenabar'ın yönettiği  ve Javier Bardem'in başrolünü oynadığı 2004 yapımı bir filmdir. Konusu, denize tutkuyla bağlı bir adam olan Ramon’un  geçirdiği bir kaza sonrası boynundan aşağısı felçli kalması ve sonrasındaki yaşadıklarıdır.  Ramon bu şekilde felçli olarak  yaşamak istemez ve her fırsatta ötanazi olmak istediğini söyler. Ramon’un tek isteği 30 yıl direndiği bu yaşam şeklinden kurtulmak yani onurlu bir şekilde yaşamına son vermek, böylece içinde bulunduğu yaşam ile kaybettiği özgürlüğünü geri kazanmaktır. Ona göre “yaşamak bir haktır ama zorunluluk değildir”.  Ramon, “özgür olamıyorsanız ve yaşamınız tümüyle başkalarının desteğine bağlıysa gülümseyerek ağlamayı öğrenirsiniz” diyor ve “ben geçmişe değil geleceğe yani özgürlüğüme bakıyorum” diye devam ediyor. Filmde Ramon ağabeyine “yaşadığının hayat olmadığını, kendisini hareketsiz vücudu içinde bir köle gibi hissettiğini” söylemesi buna karşın ağabeyinin” esas kölenin kendisi karısı ve çocuğu olduğunu” ve “yıllarca kendisine hizmet ettiklerini” söylemesi filmin kırılma noktası, çünkü bu cevap  Ramon’u haklı çıkarıyor, başkalarına bağlı, özgürlüğü elinden alınmış bir insan olduğu çok net yüzüne söyleniyor, abisine verdiği cevap ise kararlılığını gösteriyor “senin erdemlerinin kölesi olmayacağım.”  İşte insan onuru!
   
Ölmek için bana yalvaran gözlerle karşılaştığım sürece hekim olarak,  ötanaziden yana olacağım ve ülkemizde yasallaşması için gayret sarf edeceğim, bir gün bana da lazım olabileceğinden değil, iyi hekimlik adına  inandığımdan.




“yaşamak bir hak ama mecburiyet değil”
İçimdeki Deniz



ölümümü, oğlumun eroin paramı karşılamasından daha onurlu buluyorum”

Barbarların İstilası




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder