Şarap ve Tıp
“Tanrısı olan tek içki” olan şarabın insan sağlığını ilgilendirmesi doğaldır. Bu kadim içkinin tanrılardan güç alması ile insana iyi veya kötü dokunmadan geçmesi düşünülemez. İlk bölümde konuya ısınmak için özellikle günümüze ait bilgileri genel hatlarıyla hatırlayarak başlayalım. Daha sonraki yazılarımda şarabın hamilelik, emzirme durumu, diyabetliler, yaşlılar, spor yapanlar, allerjik hastalıkları olanlar, ilaç etkileşimleri gibi özel durumlarda nasıl içilmesine dair bilgiler yer alacaktır.
Bugünlere gelmeden önce aslında alkol karşıtlığı ile bilinen Fransız mikrobiyolog Pasteur’a bir selam vererek yolculuğumuza çıkalım. 1866 yılında şarap üzerine yaptığı çalışmalardan birinde şöyle diyordu Pasteur ; ”şarap sağlıklı ve yararlı bir içecektir”. Öyle ki onun buluşlarından sonra, şarap kirli suyu sterilize etmede kullanılmış, hatta 1892'de Hamburg’daki kolera salgınında yoğun kullanılmış ve salgını önlemede çok yararlı olduğu belirtilmiştir. Şarap, bilinen en eski birkaç ilaçtan birisidir: MÖ 2200 yıllarına ait Sümer tabletlerinde şarap yazılı reçeteler bulunmuştur. Keza MÖ 2000’e tarihlenen Mısır papirüslerinde, şarabın çeşitli tıbbi kullanımlarını listelenmiştir. Hipokrat (MÖ 470-370), şarabın antiseptik özelliklerini fark etmiş ve yara pansumanında kullanmayı önermiştir. MS 2. yüzyılda Bergama’lı Galen, yaralı gladyatörleri tedavi ederken, şarabın antiseptik özelliklerinden faydalanmıştır. MÖ 6. yüzyıla ait bir Hint tıbbi metninde şarabı "zihin ve bedenin canlandırıcısı, uykusuzluğa, üzüntüye ve yorgunluğa karşı panzehir" olarak tanımladığını aynı şekilde eski Sanskritçe yazıtlar da şarabın cerrahi anestezik olarak kullanıldığına ilişkin kayıtlar mevcuttur.
Orta Çağ’da
Avrupa'nın en önemli tıp okullarından
biri olan Salerno'da yazılan Regimen
Sanitatis Salernitanum'da şarap en sık bahsedilen tedavi edici ve
güçlendirici bir besin olarak bahsedilmiş, ayrıca antiseptik madde olarak genişçe
anlatılmıştır. Fransa'da Montpellier Üniversitesi’nde tıp dersleri veren meşhur hekim Arnaldus de
Villanova (MS 1240–1311), şarabın tıbbi özelliklerine geniş yer verdiği, şarap
hakkında basılmış ilk kitap olan ‘Liber de vinis’i yazdı. 19.
yüzyılın ikinci yarısında, şaraba yönelik tıbbi tutumlarda kademeli bir değişim
görüldü. Alkolizm tıbbi bir hastalık olarak kabul edildi ve aşırı alkol
tüketiminin zararlı yan etkileri kabul edilmeye başlandı. Hipocrates’ten L.Pasteur’a kadar geçen 2000 yılda
şarap, alkolün zararları yanında sağlık için yararlı bir içecek olarak gelmiş,
günümüzde bilimsel çalışmalarla yerini sağlamlaştırmıştır.
Şarabın içeriğinde sağlığımızı ilgilendiren hangi maddeleri sayabiliriz ? Şarapta çok az protein vardır, yağ ise pratikte yoktur, çünkü üzüm çekirdeklerinde bulunan yağ, çekirdeklerin ezilmesi ile dikkate alınmayacak oranda ortama karışır. Alkol mayalanması sırasında üzümün şekeri büyük ölçüde alkole dönüştüğünden glikoz, fruktoz gibi şekerler kırmızı şarapta az, beyaz şarapta biraz daha fazladır. Temel maddeler su ve alkoldür. Alkol ise etil alkoldür, zararlı olan metil alkol ise yok sayılabilecek miktardadır. Sağlığı tehdit etmeyen miktarlarda mineral tuzlar potasyum, kalsiyum, magnezyum, sodyum ve fosfor bileşikler halinde bulunur, ayrıca demir açısından zengindir özellikle Medoc şarapları. Vitaminler ise söylenenlerin aksine düşük oranlardadır, en çok B1 vitamini vardır ki onun da kükürt kullanımıyla konsantrasyonu azalır. Bir de üzerinde ayrıntılı olarak duracağımız farklı etkilere sahip “polifenoller” vardır. Bunlar alkol sayesinde şaraba karışır, bu husus önemlidir çünkü üzüm yemek veya üzüm suyu içmekle bu etkileri elde edemeyiz. Tartik, malik ve salisilik asitler ise ise şarabın asiditesini oluştururlar ki, normalde mide sıvısı pH’ı ile aynı seviyelerdedir.
Son olarak kalorisinden de
bahsedelim, şarabın enerji kaynağı alkoldür. Şaraptaki alkol miktarı önemlidir,
örneğin etiketinde %10.5 alkol hacmi yazan bir şarapta 100 ml de 8 g alkol, %14
yazanda ise 11 g alkol vardır. 1 g alkol 7 kaloridir. Standart bir çay
bardağının 90 ml, su bardağının 200 ml olduğunu, kadehler çok farklı olduğundan
standart bir kadehten söz etmemekle birlikte, 75 cl lik bir şişe şarabın yaygın
kullanımdaki 6-7 kırmızı şarap kadehine veya 8-9 çay bardağına denk geldiğini
söyleyebiliriz. Daha kaba bir tanımla 1 şişe şarap ortalama yarım su bardağı
alkole karşılık gelmektedir.
Günümüzde şarap-tıp ilişkisine
baktığımızda karşımıza hemen “Fransız Paradoksu”
çıkmaktadır. 1992 yılında saygın bilimsel tıp dergilerinden Lancet’te
Prof Renaud’un bir çalışması yayınlandı. Neydi bu çalışmada bahsedilen
çelişki? Fransız toplumu kolesterolden zengin özellikle doymamış
yağlardan oluşan ağır yağlı gıdalarla beslendiği ve sigara içen bir toplum
olduğu halde kalp hastalıklarına bağlı ölüm oranları benzer beslenme
alışkanlıkları olan ABD, İskandinav ülkeleri, İngiltere hatta Kuzey Fransa’daki
ölüm oranlarından çok daha düşük çıkmaktadır. Bu çelişki Fransız
Paradoksu olarak bilimsel kayıtlara geçmiştir. İlk gözlemlerde
Fransızların düzenli şarap içerek onun kalbi koruyucu etkisinden
yararlandıkları dikkati çekmiştir. Yapılan bilimsel çalışmalarda ise şarabın
başta arteriyoskleroza (damar sertliği), HDL ve LDL üzerine (iyi kolesterol HDL
artarken, kötü kolesterol LDL azalmaktadır), pıhtı oluşumunun engellenmesi ve
diyabeti önleyici etkilerine yönelik bir dizi bulgu elde edilmiştir. Doymuş yağ
tüketenlerin kanlarında pıhtılaşma oranı yüksektir, şarap pıhtılaşmaya neden
olan fibrinojeni azaltarak, pıhtılaşmayı engelleyen plajminojen (TPA) adlı
maddeyi üreterek ve ayrıca kanı adeta sulandırarak bu oranı azaltır, şarapta az
miktarda kan sulandırıcı salisilik asit yani aspirin de vardır. Doymuş yağ
açısından zengin bir sofrada ölçülü şarap içmek önerilen bir uygulamadır.
Ayrıca şarabın antioksidan
özelliği yani kanser yapıcı serbest oksijen radikallerini azaltıcı etkisi de
saptanmıştır. Bu konuda elimizde çok sayıda bilimsel yayın vardır. Antioksidan
etkili kateşin ve prosiyanidin kırmızı
şarapta yüksektir. Şarap ile yaşlılığa bağlı beyin fonksiyonlarının
azalması sonucu oluşan bunama (demans) ve Alzheimer hastalığının seyrinin
yavaşlatıldığı gösterilmiştir. Prof Ruitenberg ve arkadaşlarının 2002 Lancet’de
çıkan ve 8000 orta yaş ve yaşlı kişiyi kapsayan ‘’Rotterdam Çalışması’’
bu konuda çok çarpıcıdır. Bütün bu
sevindirici gelişmelerin anahtarı şarapta bulunan polifenoller özellikle ‘resveratrol’ isimli
maddedir. Üzümün kendisinde, sapında, kabuğu ve çekirdeklerinde bulunur.
Kırmızı şarap oluşurken fermantasyona üzüm posası katıldığından kırmızı şarapta
haliyle daha yüksek miktarlarda bulunur. Üzümün çeşidine göre de resveratrol
miktarı değişir, beyaz şaraplarda 0.3-0.9 µg/l arasında
değişirken kırmızı şaraplarda daha yüksek oranlardadır ; örneğin California
Barbera’sında 9.9 µg/l, Boredaux Merlot+C. Sauvignon kupajında 8.3 µg/l
bulunmuştur.
Ayrıca önemli birkaç noktayı da
hatırlatalım. Şarap yemek esnasında içildiğinde alkolün kana geçmesi daha uzun sürer,
boş mide yerine proteinli gıdaların (peynir, et, bakliyat) midede şarabı
beklemeleri çok yerinde olur. Aç karnına içilen yüksek miktardaki şarap (ve
diğer alkollü içkiler) kan şekerini düşürür, hipoglisemi denilen istenmeyen
etkiler görülür. Günümüzde çok daha etkin ilaç ve yöntemler bulunduğundan artık
kullanılmayan bir özelliğini de hoş bir seda olarak hatırlayalım; şarabın ateş
düşürücü ve dezenfektan olarak kullanıldığı Hipocrates’ten beri bilinen
antibakteriyel ve antiseptik özelliğini, yani mikrorganizmaları öldürme veya
ortamı steril kılma özelliğini yıllar yok edememiştir.
Şarabın sağlık üzerindeki
olumlu etkileri ancak ölçülü içildiğinde geçerlidir. Düzenli ve sınırlı
miktarda içmeye ölçülü içme denir. Her gün içiliyorsa
günde 1 kadeh, gün aşırı ya da haftada 3-4 içiliyorsa 2 kadeh idealdir. Alkole
yatkınlığı olan, karaciğer hastalığı olan veya geçiren kişilerin şarap
içmemeleri gerekir. Alkolün insan sağlığına zararlı olduğu ve şarabın alkol
içerdiğini hatırlatarak yasal uyarımızı yapalım.
Son söz Paracelsus’tan
(1493-1541) : "Şarabın besin, ilaç veya zehir olup olmadığı bir dozaj
meselesidir."