Berlin'de Bergama Müzesi
1830'ların Alman propagandisti Dr. Ernst
Jackh şöyle demiş: "Orada,
Türkiye'de, Anadolu ve Mezopotamya var.
Anadolu doğan bir güneş, Mezopotamya ise eski bir cennet. Bu adlar bizim için
bir simge olmalıdır".
Klasik Batı Uygarlığının
kökeni Anadolu'da İyonya’dadır. Yani kendilerine sonraları Hellen diyen toplumun Olympos’lu tanrıları oluşturdukları kültürün anayurdu millattan önce Onuncu yüzyıllardaki Anadolu’dur.
Homeros
ve ondan ikiyüz yıl sonra Anadolu'dan Yunanistan’a göç eden Hesiodos, anılarını ve
düşüncelerini İyon lehçesinde
yazmışlardır. İyon lehçesi bilinen en eski
Grek lehçesidir. Milattan
önce dördüncü yüzyılda kurulan Bergama
(Pergamon) Asklepionu ile ilgili bilgilerin çoğunu burada tedavi olan tarihçi
Aristides’in İyonca yazdığı yazılardan öğreniyoruz. İyon bilimi,felsefesi
ve edebiyatıyla, kısaca kültürüyle
Anadolu'dan gelişmiş
ve ancak üçyüz yıl sonra Yunanistan'a
geçmiştir.
İlk doğa filozofları BatıAnadolu'da özellikle İyonya'da ortaya çıkmış ve bilimsel yaklaşımın temeli de burada atılmıştır. Batı Anadolu'yu Ege'nin batı
yakasından ayıran en büyük özellik, burada düşüncenin özgür olarak ifade
edilmesiydi. Milet’li Thales
ile başlayıp Anaksimandros, Anaksimenes, Diyogenes ve Herakleitos'le devam
ederek Teos’lu Demokritos’la sonlanan Anadolu düşünürlerine karşı, antik
Yunanistan’da Sokrat-Platon-Aristo ve
ardılı düşünürler yer almaktadır. Buna Anadolu materyalizmine karşı Atina idealizmi
demek doğru olur.
Efes'te
doğup burada yaşayan Herakleitos (MÖ 550 ) “karşıt elementlerin birbiri ile mücadelesinden gelişim doğduğunu ve doğada hiçbir şeyin
olduğu gibi kalmayıp sürekli şekil
değiştirdiğini” ileri sürmüştür. İyonyalı filozofun ünlü deyişi “aynı akarsuda iki defa yıkanılamaz” kendinden
sonraki tüm filozofları etkilemiştir.
Alman düşünür Nietzsche,
Herakleitos için, " dünya her zaman gerçeğe muhtaçtır, o halde her
zaman Herakleitos'a
muhtaçtır” diyerek Herakleitos’un büyüklüğünü vurgulamıştır.
Efes’e yakın bir kent olan
Kolophon’da yaşamış, bir Anadolu bilgesi olan Xenophanes (MÖ
569-477) ilk kez “tek tanrı” fikrini ileri sürer ve “hepimiz topraktan ve sudan doğduk, zira; topraktan gelir bütün şeyler ve döner toprağa…”
demiştir, demiştir de biz bu büyük filozofu değil dünyaya, kendi insanımıza
tanıtmış mıyız, adına bir etkinlik, bir kütüphane, bir felsefe okulu açmış
mıyız ? Sahipsiz yurdum benim, anadolum.
Coğrafyacıların
en büyük isimlerinden biri de tarihin babası olarak anılan Heredotos'tu (MÖ 440-425) . O bir Anadolu insanıydı,
Halikarnas’lıydı, yani bugünkü Bodrum. Amasyalı Strabon (MÖ 63 - MS 20), "Geografika"
isimli yapıtında gezdiği ülkeleri anlatan bir başka coğrafyacıydı. Bergama’lı
nişanlısını görmek için yayan olarak yollara
düşen İzmirli Homeros'un İlyada ve Odysseia destanları batıda baş tacı edilen
klasiklerken bizim okullarımızda okutuluyor mu acaba ?
İzmir'li Homeros
Parşömen
yani Bergama Kağıdı olarak isimlendirilmiş “Pergamene" keşfedilmesini tarihteki ilk kağıt ambargosunu
uygulayarak Bergama'ya papirüs ihracını durduran Mısır Uygarlığı’na borçludur.
Tabaklanmış keçi derisi ilk parşömenin ana malzemesidir. Parşömenin
kullanılmasıyla 200 000 kitabıyla Bergama Kütüphanesi'nin İskenderiye'deki
kütüphaneye kafa tuttuğunu, dünyanın en dik antik tiyatrosunun Bergama’da
olduğunu, Hippokrat'tan sonra antikçağın en ünlü hekimi olan, atardamarların
kan taşıdığını gösterip açıklayan ve beşyüz kadar kitap yazan Galenos’un Bergama'da doğmuş olduğunu, psikiyatri, psikodrama ve
psikoterapinin ilk uygulandığı şifa yurdu Bergama Asklepionu'nda çalışmış
olduğunu, yaralanan gladyatörler için maaşlı devlet görevlisi olduğunu kaç
kişi biliyor ?
Hipokrat ve
Galen’i bir kenara bırakalım, Kalkedon’lu (Kadıköy) Heraphilos’un (MÖ 320) İskenderiye tıp ekolünün kurucusu olma onurunu anlatamamak,
tanıtımını yapmamak Anadolu’mu sahipsiz bırakmak değil midir, ki o Heraphilos, beyin ile beyinciği birbirinden ayırt etmiş,
"duodenuma" 12 parmak adını vermiş büyük
bir hekimdir. Efes’li Soranus (MS 98-138) ise tarihin ilk kadın hastalıkları
doktoru yani obstetrisyenidir. ”Kadınların
Hastalıkları Üzerine” adlı kitabı 15
asır boyunca okutulmuş, büyüyü kesinlikle reddetmiş, mensturasyonun bir iç temizlenme olayı
olmadığını, gebelikle ilişkili olduğunu belirtmiştir. Anadolu’nun bu büyük
hekimlerine ne kadar sahip çıkıyoruz sorduk mu kendimize hiç ?
İbret listemize bir bakalım:
1) Homeros'un İlyada’sını okuyup 41 yaşında
Troya yollarına düşen Schliemann 1868-1873
yılları arasında Troya yağmasını başlatır,
bulduklarını Berlin'e götürür.
2) Alman tüccar-mühendis Cari Humann görev
yeri Türkiye' ye gelerek demiryolları ve karayolu inşaatlarında mühendis
olarak çalışmaya başlar. Humann, çalıştıkça Anadolu topraklarının altındaki
tarihe, arkeolojik görkemli yapılara rastlar ve Bergama'da kazıya başlar.
1878'de Büyük Zeus Sunağı'nı ortaya çıkartır. Dönemin eşsiz heykeltıraşlık
sanat örneklerini içeren bu olağanüstü yapı, yerinden sökülüp Almanya'daki Berlin
müzesine götürülür.
3) British
Museum’dan Sir C. Leonard Woolley 1911'de Karkamış kazısının başına getirilir.
Casus Lawrence (Arabistanlı) ile birlikte Karkamış'ta beş kazı mevsimi
geçirirler. Karkamış çevresindeki köylüler ve kazılarda çalışanlar, geceleri mezarları
soyarlar ve bunları 64 sandık içinde İngiliz Konsolosluğu yoluyla British Museum'a
gönderirler. Geç Hitit Krallığı'nın başkenti Karkamış böylece British Museum'a taşınır.
4) İngilizler Likya Bölgesinde bulunan,
anıtsal önemi büyük Nereidler Anıtı'nı da British Museum'a taşımışlardır.
5) Antalya
Müzesi'nden baş kısmı çalınıp Amerika'ya götürülen Herakles heykelini,
70'lerde bir şafak vakti Arkeoloji Müzesinden kaçırılan Büyük İskender
heykelinin başını hatırladıkça içim acımakta, canım yanmakta. Berlin’de,
British Museum’da ve Louvre ‘da "Hitit
Tabletleri Koleksiyonu” nasıl oluştu düşünmek bile istemiyor insan. Yazık ki yazık…
Dünyanın en eski
uygarlıkları olan Mısır ve Mezopotamya
medeniyetlerinin Avrupa’ya akışını sağlayan, Yunus Emre’lerin, Karacaoğlan’ların
anayurdu, Hipokrat, Galen, Soranus, Herafilus, Şerefeddin Sabuncu ve Hulusi
Behçet’lerin döl yatağı Anadolu, anadolum, sahipsiz yurdum benim.
Anadolu da yetişmiş ve yaşama damga vurmuş daha nice filozoflar var ama ne yazık ki bu konu insanlar için sadece masal görüntüsünde kalıyor galiba. Derinliğini ve çağlara yansıyan etkilerini kavrattırmak gerek genç nesillere ama şimdi "yeni moda" dersler var okutulacak. Esas sahip olunması gereken zenginliklere değil de, insanlığı geriye götürecek ayrıntılara sahip çıkma dönemini yaşayıp kahroluyoruz. Bazen, yurtdışı müzelerde, bizim kültürümüze ait çalıntı eserler gerektiği gibi korunuyor ve sergileniyor diye teselli buluyorum. Biz Ankara'da, Devlet Resim Heykel müzesindeki onlarca tabloyu talan ettirebiliyoruz da....
YanıtlaSilLKB
Sevgili Lamia yorumuna katılıyorum, biz elimizden geleni yapalım da, en azından sorumluluk duygusu gereği...
YanıtlaSil