Agnotoloji bilgisizliğin ne olduğunu araştıran bilim dalıdır. Robert N. Proctor tarafından kavramlaştırılmıştır. Agnotolojinin hedefinde olan kişiler de, agnozi belirtileri gösteren kişiler gibi doğru ve gerçek hakkında bir farkındalığa sahip olamazlar. Bilgisizliği ve menfaat gereği cehalet yaymanın arkasındaki olanı biteni inceleyen “agnotoloji”, eski Yunanca “agnosis” den (bilgisizlik) kaynaklanmıştır, yani “bilgisizlik bilimidir”, halk dilinde “cehalet bilimi”dir. Agnotoloji toplumun bilgi sahibi olmasını istemeyen güçlü kurumlar tarafından yaratılan bilgisizliği inceleyen bir disiplindir. Örneğin bir ürünü pazarlamak ya da bir çıkar elde etmek için kasıtlı olarak toplumda kafa karışıklığı yaratan yalan bilginin yayma ve yayılma süreçlerini, ardındaki gerçekleri araştırır.
Tayfun Uzbay “Görünmeyen Beyin” isimli
kitabında tam da agnotolojinin konusu olacak şekilde akademisyen
destekli cehalet yaymanın nasıl bir şey olduğunu iki güncel örnek vererek
açıklamaktadır. İlk örnek Prof Dr Mehmet Öz'dür. Başarılı bir kalp-damar
cerrahı olan Dr Öz Columbia Üniversitesi'nde ses getiren ameliyatlar
yapmış dünya çapında tanınmış bir hekimdir. Ancak Prof Dr Öz asıl alanı
olan cerrahiyi bırakarak bitkisel ürünlerin ve gıda takviyelerinin tanıtımını
hedefleyen bir TV programı yapmayı başlar.
Programda seyirciye insan anatomisi ve fizyolojisi ile ilgili bilgileri
eğlenceli bir şekilde verirken, anlattığı konuyla ilgili hastalıkların
tedavisi için gıda takviyeleri ve çeşitli bitkisel maddeler önerir. Önerilerin
çoğu bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış değildir, buna rağmen Dr Öz
bunları kesinmiş gibi anlatır. Örneğin önerileri arasında yer alan yeşil kahve
haplarının, iddialarının aksine insanları zayıflatmadığı ortaya çıkınca üretici
firmaya 9 milyon dolar ceza kesilmiş, bu hapları üreten şirketlerin
pazarlamacılarını programında konuk eden Prof Dr Öz ise ABD Senatosu'na
tıp dışı davranışları ile ilişkili olarak ifade vermiştir. Bu durumdan rahatsız
olan Columbia Üniversitesi de akademisyenlikle bağdaşmayan davranışları sonucu Dr
Öz’ün üniversite ile ilgisini kesmiştir. Dr Öz hayatını ABD’de
politikacı olarak sürdürmektedir.
Uzbay’ın kitabında bahsettiği diğer bir güncel örnek ülkemize
aittir. Özel bir Üniversitede çalışan Prof Dr Canan Karatay bir iç hastalıkları
uzmanı olup sonradan kardiyoloji ve diyet uzmanlığını da almıştır. Önerdiği “Karatay
Diyeti” toplumda yaygın karşılık bulmuştur. Buraya kadar sorun yok, ancak
şöhreti yakalayan Karatay'ın medyayı sıkça kullanarak akademisyen
kimliği ve bilim etiği ile bağdaşmayan, toplumda yanlış anlaşılabilecek ve
toplum sağlığına zarar verecek mesajlar vermeye başlamasıyla tablo değişmiştir.
Söylediklerinin içinde doğru mesajların yanında tehlikeli mesajlar da yer almaktadır. Örneğin;
"Şeker zehirdir asla tüketmeyin", "gebelikte glikoz
tolerans testi yaptırmayın", "bol bol kuyrukyağı yiyin",
"lipit düşürücü ilaçlar palavradır, kullanmayın" gibi
genelleyici ve kesin ifadeler kullanmıştır. Bu nedenle kullandıkları ilacı
bırakan yüksek lipitli (hiperlipidemili) hastaların sağlığını tehlikeye
attığını düşünmemiştir. Karatay'ın en vahim ifadelerinden biri çocuklara
kahve içirilmesi ile ilişkili tavsiyeleridir. "Çocuklar Türk kahvesini
şekersiz olmak kaydıyla istediği kadar içebilir. Kahve çok güçlü bir
antioksidandır. Şeker beyinde tahribat yapar, kahve onu düzeltir, cin gibi yapar".
Bu ifadeler kabul edilemez, ”kelle-paça” önermeye benzemez, bilimsel olarak kahve kafein içerir, çok içen çocuklarda
rahatça aşırı doza bağlı kalp rahatsızlıkları ortaya çıkarabilir. Esasen kafeinin
kendisi bağımlılık yapan bir maddedir. Gelişmekte olan çocuk beyninde
nöronlarda duyarlılaşmaya neden olabileceği ve bu duyarlılaşmanın nikotin,
kokain ve amfetamin gibi başka bağımlılık yapan maddelerle çapraz geçişe sahip
olduğu, yani kafein tüketen çocukların ileride bu maddelere bağımlı olma
ihtimallerinin de artabileceği tehlikesi bilimin ışığı altında yetkin bir
akademisyen olarak Prof Dr Tayfun Uzbay tarafından vurgulanıyor. Kahvenin
antioksidan etkisi ile çocukların beyninde şekerin yaptığı tahribatı
düzeltmesi tezini ise hiçbir bilimsel temeli olmayan bir ifade olarak niteleyen
Dr Uzbay, aksine gelişim çağındaki çocuğun belli oranda şekere ihtiyacı olduğu
gibi beynin çalışması için de şekere ihtiyaç olduğunu söylemektedir. Burada Karatay
bir ürün pazarlamıyor, agnotolojik bir yaklaşımla mesleğini pazarlıyor.
Günümüzde aşı karşıtları da benzer davranışlar içindedir.
Bu tip agnotolog akademisyenleri az da olsa bazı söylediklerinin doğru olduklarını
ileri sürerek savunanlar da var. Ancak onların unuttuğu bilim, vicdan ve etik
gibi durumların tam olmadığında anlamını tamamen yitirdiği gerçeğidir. Yani
siz % 99 bilimsel % 1 gayrı bilimsel oluyorsanız, bilimsel olduğunuzdan söz
edilemez. Aynı şekilde bazı konularda etik, bazı konularda etik dışı
davranılamaz, etik olmak ya koşulsuzdur ya da değildir Ben Prof Dr Tayfun Uzbay’ın
yanında yerimi almakta, görüşlerine tamamiyle katılmaktayım, böyle bilim
insanlarının sayısının artmasını dilemekteyim.