Sayfalar

16 Nis 2013

ERGUVAN


 
Erguvan (Cercis siliquastrum) yaprak döken, küçük ağaçlar sınıfından bir bitkidir. Çiçekleri 1,5-2 cm uzunluğunda kendi ismiyle anılan özel bir renktedir, zaten “erguvan”  Farsça bir renk ismidir. İstanbullu’lar için erguvan demek İstanbul Boğazı ve tez geçen bahar demektir. Nisan sonu ile Mayıs başında yalnızca bir kaç hafta gibi kısa bir süre için  mor-pembe karışımı  kendine özgü bir  renkte çiçekleri açar, baharın müjdecisi kabul edilir. Prof. Dr. Faik Yaltırık bu ağaç hakkında bakın neler söyler: "Boğaziçi’nin süs ağacı erguvan, baharın geldiğini müjdelemek için sabırsızdır. Daha yapraklanmadan son derece cömertçe çiçek tohumlarını açıverir... Erguvan, güzelliğinden habersiz, kor dudaklı bir köy güzeli gibidir ve onun kadar da kanaatkardır".

İngilizce’de  erguvana “Judas Tree denir, Hristiyan inanışına göre  İsa'ya  ihanet eden Havari Yahuda kendini bu ağaca asmıştır. Söylenceye  göre  bu olaydan sonra önceleri beyaz olan erguvanın çiçekleri utançtan şimdiki orijinal rengine dönmüştür. Hristiyan’lığın ve Bizans’ın önemli simgelerindendir. . Erguvan İmparatorluğun resmî rengiydi. Bizans hükümdarlarının kıyafetlerinde kullanılan bir renktir. İmparator dışında hiç kimse erguvan renkli  pelerin giymezdi.  İmparatorlar Erguvan Sarayı’nın Erguvan Odası’nda doğardı.

Erguvan ilginç bir şekilde tıpta hiç kullanılmamaktadır, kayıtlarda erguvanın şifa verici yönü olduğuna dair hiç bir bilgi yoktur. Buna karşılık edebiyatta çok sık karşımıza çıkar. “Erguvan Ağacı”, Cronin’in  (1896-1981) en ünlü romanlarından birisidir. Romanın sonunda, gün ağarırken, bahçedeki erguvan ağacında Yahuda gibi kendini asmış bir kişinin  siluetini  görürüz. Cronin’in tıp doktorudur, Birinci Dünya Savaşı’nda  cerrah olarak görev yapmış, sağlık nedenleriyle mesleği bırakınca yazarlığa başlamıştır.

 
William S. Davis'in “Erguvan Güzeli” adlı romanı Bizans İmparatoru Leon ile Antusa arasındaki büyük aşkı anlatır. Oya Baydar’ın  Erguvan Kapısı” 12 Eylül romanlarından birisidir. Hilmi Yavuz’un bir şiir kitabının adı da “Erguvan Sözler”dir.  Jülide Ergüder ise “Erguvanı Uğurlarken” adlı kitabında “herkesin bir erguvanı olmalı” der.
Beklerim fecrini leylaklar açan nisanın,
Özlerim vaktini dağ dağ kızaran erguvanın

Yahya Kemal’in bu dizelerine, şu karşılığı vermekte Can Yücel:
Mosmor olmuş gülyazısı bedenin
düşmüş sanki erguvanlar içinde”

Necati Cumalı’nın dizeleri ;
bir erguvanlar vardı
pembe mi desem deli mi desem
bu ümit olmasa içimde
buralarda bir gün beklemem

Orhan VeliAve Maria” adlı şiirinde şöyle seslenir;
ve gemisinde Kleopatra
neden yine kaynaştı havalar
saadet mi getiriyor rüzgâr
dolarak erguvan atlaslara

Hilmi Yavuz’un dizeleri;

Kim bilir ki dün’dür, ölgündür kalbimiz
Yollarsa her zaman biraz küskündür
Yokuşlarda ve inişlerde...
Zamandır seni sardığım kumaş
Bekledin örtünsün ki yavaş yavaş..
Erguvandın, kayboldun dile gelişlerde.

  Aynalar ve Zaman “ şiirinden

erguvanlar geçip gittiler bahçelerden
geriye sadece erguvanlar kaldı”


Günümüz şairlerinden Şükrü Erbaş erguvanı şiirinde şöyle kullanıyor:

Eflatun esintiler içinde titredi incecik
Aynı içten kokuyla iki ayrı erguvan
Birisi bir küçük evin içe dönük bahçesinde
Süsledi sevgisini iki pembe avucun
Öbürü bir mezar başında öksüz

döktü rengini sessizce

Bir de Edip Cansever’e kulak verelim
sevginin çoğul oğlu
senin ülkende yalnız bütün özlemler
bilirim yalnız orda, içtenlik, erinç, coşku
bayrağındaki bir tek çiçekli dalla
orada uçsuz bucaksız
olanca görkemiyle erguvan imparatorluğu   

   
Adalet Ağaoğlu  "Erguvan Fısıltıları" başlıklı yazısında şunları yazar: "Marmara’da, Boğaz’ın sularında gün batımlarının ayak izleri hala erguvandır. Şeker pembeliklerinden portakal kızıllıklarına alacalanan renk cümbüşü... Bir zamanlar bu kıyıların yoğun yeşilliklerine, uzaklarda kat kat açılan sabahın mavi sisine vurup durmuş mor alacası da erguvan şenliğiyle tanımlanır..."

Gülden sonra bayramı yapılacak çiçek varsa o da erguvandır" der Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir” adlı kitabında

Ezginin Günlüğü grubu, “Dargın mıyız?” adlı şarkılarında şöyle mırıldanırlar;

“durdun öyle karşımda mahzun
bana çok uzaklardan baktın
her bahar erguvanlar içinde yaşardık
bu bahar erguvan görmedik”

 





 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder