Datça
denilince akla sakin yaşantısı ve
rüzgarı ile şirin bir deniz kasabası, bir tatil beldesi akla geliyor,
bir de burada son 15 yılını geçirip Datça’yı kendisine cennet mekan eyleyen Can
Yücel tabii ki. Biraz ilgi duyarsanız bu yöreye bademini, kekiğini, bakir
koylarını ve Knidos antik kenti
harabelerini de hemen hafızanıza
kaydedersiniz. Gerçekten belki ulaşım sorunundan, belki de gürültüden uzak ve gece hayatı olmayan bir dinlenme
yeri olmasından dolayı henüz yapısal görüntüsüyle,
yaşantısıyla özgün yapısını kaybetmemiş bir yer Datça. Yapılaşmamış kıyıları, halka
açık upuzun sahilleri, tertemiz bir denizi ile insanı sarıveren bir ilçe. Halkı
konuksever ve güleryüzlü, gelenleri kandırmak yerine memnun etmek ilkesine özen
gösteren bir halk, para kazanma hırsları yüksek değil, bir de konuşmalarını anlayabilsem… Antik Karya
lisanının sert ve kaba etkisinin yöre insanının konuşmasına
yansıdığını iddia eden bilim insanları var. Malum buralar önce Karya’lılar, sonra Dor’lar,
Pers’ler ve diğer Anadolu Devletlerinin egemenliğinde kalmış. Karya lisanının
henüz çözümlenememiş az sayıdaki Anadolu dillerinden birisi olduğunu bir dip
not olarak belirtelim. Havası muhteşem, nem yok denecek kadar az, rüzgarı bazen İzmir meltem rüzgarını andırıyor, her daim insanı rahatlatıyor. Datça hakkında turizme ilişkin ayrıntılı tanıtımlara, yukarıda yazdıklarıma benzer bilgilere kolayca ulaşılabilir. Ben Datça’nın pek yazılmayan bir özelliğine vurgu yapmak istiyorum, sokak köpeklerine.
Datça sokak
köpekleri için bir cennet, özgürce dolaşıyorlar, halk onlara karşı çok sevecen,
adeta içlerinden biri gibi davranıyorlar. Ne taş atan var, ne hoşt çeken. Renk renk , boy boy köpekler sokaklarda,
sahilde bir baştan bir başa dolaşıyorlar.
Aralarında “cins köpek” denilen pet shoplarda satılan veya evde bakılan köpekler de azımsanmayacak sayıda
yer alıyor. Yaz için gelen vicdansız ve düşüncesiz insanların beraberinde
getirdikleri ancak giderken bıraktıkları köpekler bu grubu oluşturuyor. İlk
dikkati çeken hepsinin sosyal yaşama uyumları, çok beyefendiler, çok
hanımefendiler, arsızlıkları yok, havlamaları yok, sahilde uyuyorlar, sokakta
piyasa yapıyorlar, istenmediklerini anladıklarında başka yöne gidiyorlar,
insanlarla birlikte yürüyorlar, hatta denize giriyorlar. Gerçi bazı titiz
vatandaşlar “mavi bayraklı plajlarda” bu durumu protesto ediyor gibi olsalar da
sayıları çok azınlıkta kalıyor. Hem plajlarda mavi bayrak bulunmasının kriterleri
arasında köpeklerin denize girmemesi diye bir durum da yok zaten. Köpeklerin
adları kulak numaraları, örneğin biz
köpek 156 ile çok dost olduk, bazılarının özel adı da var, “Kont, Badem” gibi. Belediye’nin
sokak köpeklerini kısırlaştırma ve onları doğanın bir parçası olarak kabul etme
konusunda başarılı olduğu açık.
Datça’da
köpeklere karşı bir “pozitif ayrımcılık” seziliyor, en azından kedilere karşı.
Kışın yiyecek bulamayanların telef olduklarını duymak üzücü, daha çok bırakılan
köpekler bu üzücü sona uğruyorlarmış. Ancak yaz dönemi sayılan Mayıs-Kasım
arasında sekiz ay çok keyifli oldukları anlatılıyor. Bütün
bu gördüklerim ve duyduklarımdan sonra
İstanbul’daki sokak köpeklerini düşündüm. Hani , Mark Twain’in 1867’de
İstanbul’u ziyareti sırasında yazdığı “ hayatımda
hiç bu kadar kalbi kırık ve mahzun bakışlı sokak köpekleri görmedim” dediği
köpekleri. Hani, II. Meşrutiyet’ten
sonra insanlara verilen birazcık
özgürlüğün kendilerinden çalınmış olduğu
sokak köpekleri. Ne mi demek istiyorum ?
1910 yılında 80 bin sokak köpeğinin ölüme gönderilmek üzere Hayırsızada’ya
sürgün edilmelerinden bahsediyorum.
Açlıktan ve susuzluktan ölen, bilinçlerini kaybederek birbirlerini
yedikleri, inlemelerinin İstanbul sahillerinden bile duyulduğu katledilen o
güzelim köpeklerden bahsediyorum. Zehirli etlerle öldürülen, pompalı tüfekle
vurulan, hatta üzerlerine benzin
dökülerek yakılan Hayırsızada katliamından farksız bir sonla karşılaşan günümüz sokak
köpeklerinden bahsediyorum. Halen çok
kötü koşullarda bile olsa barınaklarda yaşayan, bir sahip bekleyen, en azından
zehirlenerek öldürülme riskinden uzak olan köpekler için neredeyse şükür
duasına çıktığım sokak köpeklerinden bahsediyorum.
İnanın biraz
vakit ayırıp biraz sevgi verin size direnecek hiçbir sokak köpeği bulamazsınız.
Başlarını okşamanız yeter, sevgiyle bakın, yumuşak bir sesle çağırın, onlar
sizin artık ilelebet dostunuz olur. Köpek sevgisinin anlayışa ve hoşgörüye
karıştığı Datça hem doğası hem de doğa
dostlarıyla ayrıcalıklı bir yer. Sahilde köpek 156’yı görürseniz benim için de
kafasını okşayın…
Çok güzel yazmışsınız. Maalesef, özellikle Mesudiye bölgesinde zehirleme oluyormuş.
YanıtlaSil