Sayfalar

10 Eki 2012

ARGOS (Bir Dost)



 

Hachiko... Her hayvanseverin kült filmlerinden birisidir “Hachiko. A Dog’s Tale”. 1924 yılında, Tokyo Üniversitesi'nde görev yapan Japon Profesör  H. Ueno, evine dönerken istasyonda Akita cinsi bir köpeğe rastlıyor. Her sabah üniversiteye gitmek üzere istasyona yürüyen sahibine Hachiko da eşlik ediyor, sahibini uğurladıktan sonra evine dönen Hachiko bir şekilde sahibinin dönüş saatini de belleyip her akşam onu istasyon çıkış kapısının karşısında bekliyor. Ancak bir akşam Hachiko saatlerce beklemesine rağmen sahibinin geri dönmediğini görüyor. Çünkü Profesör üniversitede kalp krizi geçirerek ölmüştür. Tam 10 sene boyunca hep aynı yerde sahibinin dönmesini bekliyor. Her koşulda yaz-kış sahibini bekleyen Hachiko 11 yaşında, yine sahibinin dönüşünü beklediği noktada ölüyor (8 mart 1935). Ölümünün ardından Japonya'da, Shibuya metro istasyonunun önündeki beklediği noktaya sadakat ve insan-hayvan ilişkisinin timsali olarak Hachiko’nun heykeli dikiliyor. Bu kısa gerçek öyküyü anlatmamın nedeni her köpeğin bir şekilde “Hachiko” olduğuna inanmamdır. Sadakat ve bağlılığın sevgiyle birleşerek köpekleri nasıl özel kıldığına inanmamdır.
 

Can dostum, sırdaşım, arkadaşım, yoldaşım Argos Çelik.  10 Temmuz 2000 doğumlu, Belçika orijinli, annesi Michelle, babası Arthur. Golden Retriever cinsi bir köpek. Büyük oğlum Aydın’ın ısrarı ile aldığımızda 3 aylık bir yavruydu. Onun evimize gelişiyle kütüphanemize de köpeklerle özellikle Golden Retriever ile ilgili birçok kitap birlikte geldi. İlk altı ay bir kabustu. Çiş ve kaka eğitimini tamamlayana kadar evdeki tüm halılar Argos’tan nasibini aldı. İlk hafta sonunda çıldırma raddesine gelen annemize hak verdiğimiz için onu çiftliğe geri gönderdik, ancak bir hafta sonra yeniden aldık, çünkü giderken bize bakışını bir hafta boyunca unutamadık. Zaten çiftlik sahibi bize hiçbir annenin o bakışlara dayanamayacağını, annelik içgüdüsünün ağır basacağını ve tekrar gelip küçük yavruyu geri alacağımızı söylemişti de biz inanmamıştık. Halbuki tecrübe ile sabitmiş bu öngörü.

İlk heyecanla sabah-akşam ihtiyaç için oğlum çıkarıyordu Argos’u dışarı, daha sonra zaman geçtikçe okul bahane oldu, sonra da başka bahaneler  ve her evde olduğu gibi yavru köpek bakımı anne ve babaya kaldı, daha doğrusu bana!.. İtiraf edeyim çok zorlanıyordum, özellikle kış sabahları; akşam neyse de sabah erken kalkmak  ile  işe yetişmek kaygısı birleşince çocukcağız çişini ve kakasını bir an evvel yapsın diye nasıl acele ediyor ve garibi çekiştiriyordum öyle...  Şimdi aklıma geldiğinde öyle kızıyorum ki kendime.


Argos’un cinsi itibariyle akıllı sınıfında olduğunu kitaplar yazıyor, yazıyor da bunu bize göstermesi biraz farklı oldu. Salonda sehpa üstünde geniş bir kase içinde çikolata, gofret falan bulundururduk, çocuklar gelip gidip atıştırsın diye. Yalnız bıraktığımız bir zamanda böyle bir ikramı kaçırır mı, dalmış ganimetlere, dalacak tabii, ancak her cinsten birer tane yemiş, aynı cinsten yediği ikinci bir ürün yok. Snicker, Bounty, Milkyway, Dido, Nestle ….sıra sıra.

Köpeklerin duygularını ifade ederken kullandıkları organların kulak, kuyruk ve ağız olduğunu biliyoruz. Kuyruğu duygularını hemen ele veriyor. Kızgın veya küs olduğunda bile kuyruğu minik minik uç kısmından oynar, biz kızmış isek yine o kuyruk hareketiyle bizi test eder. Kulaklar her türlü yemekle ilişkili kelimeyle dimdik olur. “Ekmek-büsküvi-mama” en aşina olduğu kelimelerdir. Gezmek de ilgi alanındadır kulakları için;  “dışarı, sokak, çıkalım mı” kelimelerine dikkat kesilir. Bir de numaraları var Argos Çelik’in. Hıçkırık numarası; ne de güzel hıçkırıyor ilgi çekmek için, ama bir parça ekmeğe hemencecik geçiveriyor hıçkırığı. Veya bacağını ateşli hastalık varmış gibi titretmesi de basit bir “hamma” sözcüğüyle geçiverir hemen. Kızınca kurbağa gibi yere yapışıp yatması, üstelik poposunu da bize dönmesi ve derin bir "uffff" çekmesi geleneksel hareketlerinden zaten. İlgisiz kalırsa en geç 15 dakika sonra gelir, ya patisini verir ya da başını dizinize koyar, tabii ağzının tüm yapışıklığını üstünüze bırakarak… Kıskançlığı tam bir doğu erkeği niteliğinde, bırakın karı-koca birbirimize sarılmamızı, oğullarımı  sarıp öpmeme  bile tepkisi var, genelde havlayarak, bazen de abartıp temel içgüdüyle (!) bacağıma yapışarak.


Duygularınızı gerçekten anlıyor bu yaratıklar. Eve gergin geldiğim zaman  hissedip dizimin dibinde sakince yatması, neşeli olduğumda ise oyuncağını kapıp getirmesi veya ödül mamalarının olduğu yere koşarak beni de oraya davet etmesini hemen sayabilirim. Hasta olduğumda (iki kez ameliyat nedeniyle uzun süreli yataktaydım) başımdan ayrılmaması, çok sevdiği dışarıya bile isteksiz çıkışı, kurulu saat gibi hiç sektirmediği mama vaktini bile hatırlatmaması ilk aklıma gelen davranışları. Çok üzüntülü olduğumda onunla konuştuğumda  beni  sanki anlıyormuş gibi dinlemesinden, özellikle kaşlarını oynatarak konuşmalarımı takip ettiğini göstermesinden cesaret alarak  Argos’la çooook dertleştim... Ben konuştum, o dinledi, o dinledikçe ben konuştum. Bazen sessizliğimin sesi oldu, bazen de sesimi maskeledi. Ne muhteşem bir yaratık bu böyle!

Şimdi oniki yaşını geçti; artık gözleri pek iyi görmüyor, koku ve duyma hissinde azalma var. Koltuk üzerine uçarak sıçrayamıyor, hareketleri yavaş, uykusu uzun ve derin . Ama kahverengi gözlerindeki anlamlı, insan sevgisi dolu bakışlar aynen duruyor. Kaşları ve bıyıkları beyazladı ama kuyruk yine duygularını saklayamıyor. Evde yalnız kalmasın diye çok programımı iptal etmiştim, keşke diyorum eve gelmediğim zamanları  daha da azaltsaydım. Enerji kaynağım, antidepresanım  Argos Çelik, ailenin altıncı üyesi, benim dördüncü oğlum, güzel yaratık, uzun ömürler diliyorum sana.  






 

 

 

1 yorum: