Her yıl olmazsa dahi iki yılda bir okumaya çalıştığım iki kitap vardır, boyut itibariyle küçük ancak içerik itibariyle kocaman kitaplardır bunlar, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ve “ Küçük Prens” romanı.
Bilindiği gibi BM Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948 tarihinde kabul ettiği ve ülkemizde de Bakanlar Kurulu kararıyla 27 Mayıs 1949’da Resmi Gazete'de yayınlanan ve “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, insanlık topluluğunun bütün bireyleriyle kuruluşlarının bu Bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki ülkeler halkları arasında bu hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder” cümlesiyle başlayan ve 30 madde içeren ,ilk maddesinde bütün insanların özgür ve eşit haklara sahip olduğunu vurgulayan öğreti kitabıdır. Maddeler halinde belirlenen haklar arasında, yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği gibi haklarla birlikte, keyfi tutuklama, hapis ve sürgünden korunma, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde adil ve kamuya açık olarak yargılanma hakkı ile düşünce, vicdan, din, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri, sosyal güvenlik, çalışma, eğitim, toplumun kültürel yaşamına katılma haklarıyla bilimsel ilerlemenin ürünlerinden yararlanma hakları yer alır.
İkinci kitap ise Antoine de Saint Exupery’nin bir kısa romanı. Maalesef tüm kitapçılarda çocuk kitapları içinde yer alan ancak gerçekten büyükler için yazılmış olduğuna inandığım müthiş bir roman, belki de felsefe kitabı. Öyle bir kitap ki, hayat anlamsız gelip sorgulanmaya başlanınca okunması gereken, kaybedilen değerlerin ne kadar önemli olduğunu hatırlamak için okunması gereken bir baş ucu kitabı. Kuran, İncil gibi kutsal kitaplar dışında dünyada Marx’ın Kapital’inden sonra en çok satılan kitaptır “Küçük Prens”. Pilot olan yazar Exupery, kitap yazıldıktan birkaç yıl sonra, aynı kitaptaki gibi uçağıyla Sahra Çölü’ne gider ve bir daha kendisinden haber alınamaz. Uçağın enkazı 60 yıl sonra bulunmuştur.
Öylesine bir kitaptır ki bu; okuyanın yüreğinde inceden bir sızı, gözünde yaş belirtir, okuduktan sonra günlerce, haftalarca aklından çıkmaz ve okuyan defalarca okuma hevesi duyar, kitabı okuyan kişinin vicdanı aktif hale geçer. Çocuk için fantastik yönü olan kitap, yetişkinlere felsefi yönüyle seslenir. Bu nedenle hem çocuğa hem de yetişkine aittir.
Exupery, kitabında, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı korku, umutsuzluk ve yıkımların getirdiği duygulardan da yola çıkarak, evrensel değerlerin çöküşünü hüzün ve melankoli yüklü bir biçimde yansıtır. Savaşın yarattığı yıkımdan çok etkilenen yazar bir hayat felsefesini anlatan kitabında II. Dünya Savaşı'nı sembolize etmiştir. Örneğin; yıldızları sayan şapkalı adamın, savaş sonrası pek çok ülkeyi etkisi altına alan ABD'yi simgelediği, minik gezegeni yok eden üç baobap ağacının ise, savaşı başlatan Almanya ile sonradan ona katılan Japonya ve İtalya'yı simgelediği vurgulanmaktadır.
Kitap, Küçük Prens’in gezegenler arası yolcuğu üzerine kurgulanmıştır. Gezegenler, yitirilen değerlerin ve bu değerleri yitirmeye yol açan kötü duygu ve alışkanlıkların, tutku ya da saplantıların sembolik yansımalarıdır. Örneğin, Kralın gezegeni otorite kurma ve koşulsuz buyruğa uyma tutkusunu, sanatçının gezegeni kendini beğenmişliği , sarhoşun gezegeni umutsuzluğu, işadamının yaşadığı gezegen ise amaçsız sahip olma tutkusunu ve açgözlülüğü, fenercinin gezegeni sorgulamaksızın yerine getirilen görev duygusunu ve teslimiyetçiliği, coğrafyacının yaşadığı gezegen bilim anlayışındaki eksiklik ve çarpıklığı sembolize eder. Son gezegen ise dünyadır ve dünya insanların kendi değerlerinden daha çok, giysileriyle anlam ve değer kazandıkları, şekil ve görünüşün öz ve içerikten daha fazla önemli olduğunu yansıtan bir yer görünümündedir.
Romanın ana mesajı sevgi ve bu sevgiyi vermek için gerekli olan emek üzerinedir ve bu mesajdaki ana unsur Küçük Prens’in kendi gezegenindeki “gül”üdür. ....."unutma", dedi tilki, "gülün için harcadığın zamandır gülünü bu kadar önemli yapan", "gülüm için harcadığım zaman..." dedi küçük prens, hatırlamak için... “senin yaşadığın yerdeki insanlar, bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ve yine de aradıklarını bulamıyorlar, aslında aradıkları şeyi tek bir gülde, ya da bir avuç suda bulabilirlerdi, insan ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi iyi görür, gözler bir şeyin özünü göremez”.
Romanın ana mesajı sevgi ve bu sevgiyi vermek için gerekli olan emek üzerinedir ve bu mesajdaki ana unsur Küçük Prens’in kendi gezegenindeki “gül”üdür. ....."unutma", dedi tilki, "gülün için harcadığın zamandır gülünü bu kadar önemli yapan", "gülüm için harcadığım zaman..." dedi küçük prens, hatırlamak için... “senin yaşadığın yerdeki insanlar, bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ve yine de aradıklarını bulamıyorlar, aslında aradıkları şeyi tek bir gülde, ya da bir avuç suda bulabilirlerdi, insan ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi iyi görür, gözler bir şeyin özünü göremez”.
Kitapta Küçük Prens’in yaşadığı B 612 asteroidini bir Türk astronom görebilmiştir. Bu astronom, 1909 yılında yapılan kongreye katılmış ve buluşunu açıklamış, ancak fesli kıyafetine bakıp kimse söylediklerine inanmamış. Daha sonra B 612 asteroidinin ününü korumak için bir Türk diktatörü halkına Avrupalı gibi giyinmeyi emretmiş. Emre uymayanlara ölüm cezası verilecekmiş. Bu nedenle Türk astronom şık bir giysiyle 1920’deki kongreye katılmış ve bildirisi kabul edilmiş. Bu tanımdaki diktatörün Atatürk olduğu tezi uzun süre kabul gördüğünden yakın zamana kadar okullarımıza bu eserin girmesi yasaklanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1001 Temel Eser dizisinden çıkarılmıştı.
Ancak bu eleştirinin temelsiz olduğu ortadadır, çünkü Exupery Atatürk’ü eleştirmeyi hedefleseydi, Türkiye’de kıyafet devriminin 1924 de yapıldığı gerçeğine rağmen astronomu 1920 yılında bu konferansa katmazdı, biliyoruz ki, 1920’de değil kıyafet devrimi, adı bile yoktu, bu tarihlerde Atatürk Kurtuluş savaşı veriyordu. Böyle bir örneğin Doğu’dan, Türk’lerden verilmiş olması Batılı çocuklar ve okuyucular için çarpıcı, hatta fantastik bir izlenim yaratabilmek içindir. Ayrıca resmi kurumlarda ilk kıyafet devrimini yapan da Padişah II. Mahmut’tur, neden diktatör olarak bu padişah değil de Atatürk akla getiriliyor, anlamak zor.
Ayrıca Exupery, bu bölümde, özünde Batı’ya dönük ciddi bir eleştiri getirmektedir. Kitabın bütünsel bir yorumundan hareket edersek, içerikten çok biçime değer veren bir anlayış eleştirisi ön plandadır. Astronomun buluşundaki bilimsellikten daha çok, onun giysilerine önem verilmesi ve sunumunun görmezden gelinmesi bu biçimselliğe verilen değerin bir eleştirisi değil midir ?
***********Ancak bu eleştirinin temelsiz olduğu ortadadır, çünkü Exupery Atatürk’ü eleştirmeyi hedefleseydi, Türkiye’de kıyafet devriminin 1924 de yapıldığı gerçeğine rağmen astronomu 1920 yılında bu konferansa katmazdı, biliyoruz ki, 1920’de değil kıyafet devrimi, adı bile yoktu, bu tarihlerde Atatürk Kurtuluş savaşı veriyordu. Böyle bir örneğin Doğu’dan, Türk’lerden verilmiş olması Batılı çocuklar ve okuyucular için çarpıcı, hatta fantastik bir izlenim yaratabilmek içindir. Ayrıca resmi kurumlarda ilk kıyafet devrimini yapan da Padişah II. Mahmut’tur, neden diktatör olarak bu padişah değil de Atatürk akla getiriliyor, anlamak zor.
Ayrıca Exupery, bu bölümde, özünde Batı’ya dönük ciddi bir eleştiri getirmektedir. Kitabın bütünsel bir yorumundan hareket edersek, içerikten çok biçime değer veren bir anlayış eleştirisi ön plandadır. Astronomun buluşundaki bilimsellikten daha çok, onun giysilerine önem verilmesi ve sunumunun görmezden gelinmesi bu biçimselliğe verilen değerin bir eleştirisi değil midir ?
“geceleri yıldızlara bakarsın, benimki o kadar küçük ki sana onu gösteremiyorum, böylesi daha iyi, senin için benim gezegenim, yıldızlar içinde bir yıldız olacak, o zaman bütün yıldızları seveceksin, hepsi arkadaşın olacak, sen, geceleri gökyüzüne baktığında, ben o yıldızlardan birinde oturduğuma göre, onlardan birinde güldüğüme göre, işte sanki bütün yıldızlar senin için gülüyor olacak, ve içindeki acı, bir gün yatışınca -ki her acı bir gün diner- beni tanımış olduğuna memnun olacaksın, benimle birlikte gülmek isteyeceksin, ve arada bir zevk olsun diye pencereni açacaksın”
***********
Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir !” dedi. "Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.” “Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni".
*********
Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir !” dedi. "Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.” “Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni".
*********
Yıllardır okuduğum ve her seferinde farklı bir tat aldığım bu küçük dev kitabı lütfen okumadıysanız hemen alın okuyun, okuduysanız bir kez daha okuyun ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini de ihmal etmeyiniz…
Herkes gülünden sorumludur !!!
Herkes gülünden sorumludur !!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder