Tam çevirisi
“Babalar ve Çocuklar” olan İ.
Turgenyev’in ünlü romanı Türkçe’ye “Babalar ve Oğullar” olarak
çevrilmiştir. Liberal “babalar” ile nihilist “çocuklar” arasındaki tartışmalar ve çatışmalar anlatılır romanda.
Bir çeşit kuşak ve kültür çatışması da denebilir anlatılanlara. Kitabı kütüphanemde
kitaplar arasında gezerken (ki ben buna “kafa
boşaltma saati” diyorum) gördüm ve
çocuklarımı düşündüm, oğullarımı.
Üç oğlum
var, onlarla hiç kuşak çatışması yaşamadım, baba-oğul ilişkisinin ötesinde yaş
farkı olan birer arkadaş gibi hissettik birbirimizi. Yıllar bu ilişki içinde
geçti. Onları bizden daha şanslı bir kuşak olarak görmedim, “bizim
zamanımızda….” diye başlayan cümlelerle sıkmadım, boğmadım. Aksine bir şans
olarak kabul ettiğim çağın teknolojik gelişmeleri ve kolaylıklarını yaşamalarının, onlardan neler alıp götürdüğünü sorguladım ve bunu onlara da anlatmaya gayret ettim. Üçü
de çok iyi eğitim aldılar, ikişer yabancı dil öğrendiler, çok donanımlı oldular. Öğrenimleri boyunca bir
kez olsun “ders çalışın” sözünü benden
ve annelerinden duymadılar. Bunu yapmama gerek duyurmadılar çünkü. Sanırım
kendilerini birey olarak hissettikleri o
kritik yaşlarda evde elinde hep bir
kitap, dergi veya gazete okuyan ebeveynlerini görmelerinin bunda etkisi çok. Basitçe
“rol modelleri okuyordu, kendileri de bu
modeli uygulamalıydı” gibi bir düşünce sistemini izlediler. Bu nedenle
okumayı sevdiler, çokça okudular, okudukça öğrendiler, öğrendikçe geliştiler.
Bugünün kolaycı cihazları i-pad’leri, cep telefonları, internetleri falan yoktu çocukluklarında, en büyük lüksleri
“Commodore 64” ile oyun oynamaktı. Akşam yemeklerimiz tam bir söyleşi
şöleniydi. Herkes en küçükten başlayarak gününün nasıl geçtiğini özetler, o gün
onları çok etkileyen bir olayı heyecanla anlatırlardı ve biz büyükler
gülmemek için kendimizi tutar, tüm ciddiyetimizle dinlerdik onları. Sonra genellikle ben kısa bir
toparlama konuşması ile ana fikir
çıkarır yemeği sonlandırırdık. Bu şölen ile çocuklarım hem analitik düşünmeyi,
hem kendilerini ifade etmeyi öğrendiler, daha da önemlisi önemsendiklerinin
farkına vardılar, özgüvenleri gelişti. Ayrıca çokça gezdiler, birlikte veya
yalnız. Anneanne ve babaannede tatiller, yaz okulları falan. Gezen ve gören
insanın duyarlılığı güçleniyor, görüş açısı genişliyor, hoşgörüsü artıyor,
yaşamı zenginleşiyor, kendisiyle yüzleşiyor, özeleştiri yapıyor.
Şimdi çocuklar anne ve babayla birlikte yemeğe oturma şansı bulabiliyorlar mı acaba ?
yoksa kendilerini ifade etmek için
söyleşi şölenleri yerine facebook, chat, twitter gibi sosyal medya araçlarına
mı sarılıyorlar ? Günümüzde çocuklar “tatil”
kavramından ne anlıyorlar, gezmek için tercihlerini nereler için kullanıyorlar ? Başta çocuklar olmak üzere tüm toplum tüketim
nesnesi haline getirildi. Sadece yeme-içme, giyim-kuşam konularında değil,
insan olmanın basit ve ince özelliklerini de hızla tüketiyoruz. En vahimi duygulanmayı
tüketiyoruz, utanmayı, acımayı, üzülmeyi ve sevinmeyi tüketiyoruz,
paylaşmayı da....
Eskiden
pul koleksiyonu yapılırdı, şimdi çocuklar pulun yapıştırılacağı mektubu
tanımıyorlar ki… SMS, e-mail, chat, facebook gibi uygulamalar "mektup ve zarfı" arşivlerdeki tozlu raflara kaldırdı, tıpkı
güzelim "mektup kağıdına" artık A4 kağıdı
denilmesi gibi. Para koleksiyonu yapılıyor mu bilmiyorum, kredi kartları,
para-kartlar, akıllı kartlar paraların yerini aldı.
Tekrar
Turganyev’in “Babalar ve Oğullar”ına dönecek olursak, babalar ister liberal
olsun, ister otoriter, çocuklar post-modern veya vahşi kapitalist sistem
denilen arenaya atılan birer gladyatör gibiler. Yaşamaları hep galip
gelmelerine veya bağışlanılmalarına
bağlı olan savaşçılar. Sağlığı
şöyle tanımlar Dünya Sağlık Örgütü (WHO): “sağlık, yalnızca hasta veya sakat olmamak
değil bedenen, ruhen ve sosyal yönlerden tam bir iyilik halidir”.
Çocuklarımızın sağlığından sorumlu olduğumuzu bir de bu gözle irdelememiz iyi
olmaz mı ?
dünya sağlık örgütü'nün "sağlık" tanımından fiziksel bir engeli bulunan kişinin "sağlıksız" olduğu sonucu çıkıyor sanırım; ki bundan kuşkuluyum.
YanıtlaSilöte yandan, dsö'nün sağlık tanımına getirdiği "iyilik hali" yaklaşımını dikkate değer buluyorum. belki de sağlıklı olma halini bu kadar değerli ve nadir kılan etken de onun bu kapsamı genişletilmiş niteliğidir.
"babalar ve oğullar" kitabının adı bana freudyen teorideki "oedipus kompleksi"nin gerilimini hatırlatıyor.
Keşke bloğunuza arşiv bölümünü de ekleseydiniz. Gerilere doğru gitmek isteyince baya zorlanıyor insan.
YanıtlaSil