XVII.yy da Chamberlen ailesi zor doğumlarda
kullandıkları forseps benzeri bir aleti sır olarak aile içinde 50 yıl saklamış,
sadece kendileri tarafından kullanılmış diğer meslektaşlardan saklanmış ve
nihayet alet 1913’te eski bir evin bodrum katında atılmış olarak bulunmuştur.
Bu cihaz diğer hekimlerle paylaşılsa, kullanıma açılsaydı insanlık zor doğumlar
karşısında yıllar önce önemli adımlar atmış olacaktı. Burada kaybeden kim ? Chamberlen ailesi mi, tıp ve insanlık mı
?
Bir başka örnekle kaybetmeyi irdeleyelim: Kenya’nın 1963’te
bağımsızlığını kazandıktan sonra Başbakan ve daha sonra Devlet Başkanı olan Kamau Kenyatta (1893-1978), şöyle demiş:
“ misyonerler geldiğinde İncil onlarda topraklar biz
Afrikalılar’ın elindeydi, bizlere gözümüzü kapatarak dua etmeyi öğrettiler, çok
sonra gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizde, topraklar ise onların….”
. Kaybeden çok açık
değil mi ?
Şimdi kaybetme üstüne yoğunlaşalım, nedir kaybetmek ? Sahip olunan bir şeyin, bir duygunun ya da kişinin
artık sizin olmaması hali diyebiliriz
basitçe. Eşya, arkadaş, aşk, iş, eş, dost.… Kısaca her konu için geçerlidir kaybetmek.
Somut olduğu kadar soyuttur da. Para, araba, çanta kaybedildiği gibi hayat, masumiyet, dostluk, akıl da kaybedilir. Değer verdiğin birini
kaybedebilirsin, acaba değerini bilemediğin için mi kaybedersin ? Halbuki
bir şeye sahip olamamak, sahip çıkamamak ta kaybetmek değil midir ?
Kaybetmek farkındalık kazandıran bir duygudur.
Üzüldüğünü fark edersin, zaten kaybetmenin üzücü olması için sahip olunan şeyi sevmek gerekir. Dostların kaybında yaşanan budur. Kaybedilenin telafisi varsa, yerine yenisi
konuluyorsa tahripkar olmaz, yıkıcı olan
hayatta beklenmeyen kayıplardır, asla
düşünmediğiniz veya düşünmek istemediğiniz kayıplardır. Evlat acısı en tarifsiz ve en acı olanıdır diye
düşünüyorum.
Hem kaybetmenin acısını
duymak, hem de suçluluğunu yaşamaktır
zor olanı. Önce kaybettiğini kabul edemez insan, sonra beklemeyi öğrenir, ardından umut
etmeyi, nihayet kaybettiğini bulamayacağını anlayınca kabullenmeyi öğrenir.
Sen kaybettiğinde karşındaki kazanıyorsa adil olmayan
budur, en iyisi kaybetmeyi “kazanamamak”
olarak tanımlamaktır bu durumda. Bazen hiç hazır olmamaktır, bazen de bir tercih olmaktadır kaybetmek, hem de bilinçli bir tercih. Can Dündar'a kulak verelim; “her şeyin sıradanlaştığı
bir dünyada bazen KAYBETMEK en doğru seçimdir....ve o dünyada en yerinde
tercih; VAZGEÇİŞTİR...”
İnsanlar kaybediyor,
her kaybettiği bir ders oluyor kendisine ama sonra yine farklı bir nedenle yeniden kaybediyor. Diyorum
ki; dünyada ücretsiz olan ama en pahallıya mal olan eğitim
budur ! Kaybetmek, yeniden kazanma şansıdır derlerse de
inanmayın siz, akan bir nehirde iki kez yıkanılamayacağı gibi kaybettiğinizle
kazandığınız aynı teraziye gelmez.
Yazımızı A.
Kanevski ‘den (düşünce atlası)
alıntıladığım, ülkemizdeki demokrasi anlayışı
ve gelişimini pek de güzel anlatan dizelerle sonlandıralım.
Bir gün insan virgülü (,) kaybetti; o zaman zor ve
uzun cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı; cümleleri
basitleşince düşünceleri de basitleşti.
Sonra ünlem işaretini (!) kaybetti; alçak sesle ve
ses tonu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir
şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra da soru işaretini (?) kaybetti ve artık soru sormaz oldu. Hiçbir
şey onu ilgilendirmiyordu; ne evren, ne dünya, ne de evi umurundaydı.
Birkaç yıl sonra iki nokta üst üste işaretini (:) kaybetti ve olayların
nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri (“) kalmıştı. Kendine özgü
tek düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini aktarıyordu.
Son olarak düşünmeyi, konuşmayı ve anlamayı unutmuş
durumdaydı, bu son noktaydı (.) .
İnsan eline geçen fırsatları değerlendiremediğinin ve buna bağlı olarak kaybettiğinin farkına varırsa ve bu onda suçluluk duygusu yaratmışsa ve yıllardır kendini suçluyorsa bunun için, bu insanda ne gibi olumsuzluklara yol açar bilgi verir misiniz bana?Kendimde yaşadığım ve düzeltmeye çalışmama rağmen başarısız olduğum (mesela eksiklik duygusu, aşağılık kompleksi belki de) durumları buna bağlayabilir miyim? Eğer sebebi buysa, belki kendimi suçlamaktan vazgeçmeliyim artık.
YanıtlaSilİşte kısaca böyle "ADSIZ" , Yaşar kemal'in dediği gibi "insan umutsuzlutan umut yaratandır" veya Arif Damar'ın dizeleri;
YanıtlaSilİlla görmek için mi beklenir
Güzel günler...
Beklemek te
Güzel.
Yüreğinize sağlık teşekkür ederim bu güzel yazı için.
YanıtlaSil