Sahaflardan
bir kitap buldum, adı “HEKİMLER”,
yazarı Andre Soubiran, kitabın orijinal adı “LES HOMMES EN BLANC” , “beyazlı adamlar veya beyaz gömlekliler”
anlamına geliyor. Nasuhi Baydar kısaltarak çevirmiş, tarih 1954, N. Baydar’ın önsöz yazısının altında Şubat 1954
yazıyor, yani benimle yaşıt bu kitap !!!
Önsözünde N.
Baydar diyor ki : “… Fransa’da pek büyük bir rağbete mazhar olan (ulaşan) bu kitap
şahaser telakki edilerek (kabul edilerek) yarım milyonu aşan baskı sayısına erişmiştir.
Tıp talebesini, genç hekimleri, hastalananları, hastaları olan münevverleri
(aydınları), hekimler ve hekimler hakkında benim gibi tereddüt (karasız kalan),
şüphe ve kaygı besliyenleri düşünerek telhis (özetleme) ve nakletme işine
giriştim. Şimdi “hangi tereddüt, hangi
şüphe ve endişeler ?” sualine cevap vermem lazım geliyor. ………Hekimliğin basit
tarifi “sıhhati muhafaza ve bozulduğu
zaman iade etmek sanatıdır”. Bu tarifi düşününce yeryüzünde dertlenip
derman arayan hiç kimse, hekimlik ve
hekimler yüzünden az çok inkisara (kırılmaya, kırgınlığa) uğramamış olduğunu
iddia edemez. Çünkü hastalık daima ızdıraplı, insan oğlu ise ızdıraba
tahammülsüzdür; hekimlikten ve hekimlerden acil şifa bekler ve ekseriya
(çoğunlukla) umduğunu bulamaz; o zaman
da , hekimliği ve hekimleri hafifser, birini kudretsizlikle, ötekileri de, en
az ahlaksızlıkla töhmetlendirir (suçlar). Halbuki hekimlik sanatının imkanları mahdud (kısıtlı), hekimler de bütün
hemcinsleri gibi, beşeri zaafla malüldür (kişisel zayıflıkları vardır).
Şüphesiz gönül ister ki, hekimlik
mucizeler yaratsın, onu meslek edinmiş olanlar hiçbir tereddüt ve şüpheye mahal
vermiyecek bir karaktere ve en sağlam meslek ahlakına sahip olsun ! “HEKİMLER” romanı bu
temennilerin(dileklerin) tahakkuku
(gerçekleşmesi) için mümkün müdür değil
midir ; bunları ……..safha safha izah etmektedir.”
(kitaptan olduğu gibi aktardım, yazım hatalarına cümle yapılarına dokunmadım)
Nasuhi
Baydar’ın hekimler hakkında pek de iyi ve olumlu görüşleri olmadığı açık, belki biraz da önyargılı, kimbilir o da hekimler tarafından kırılmış belki de ?
Ancak ne kadar açık ve zarif bir şekilde bunu ortaya koyuyor. Bu olumsuz
görüşlerinin değişmesini gönülden istediği için de, o dönemde çok kolay olmayan
çeviri ve kısaltmayı yaparak 3 ciltlik
kitabı 500 sayfalık tek kitap haline
getiriyor. Önsözün sonunda kitabın en temiz hisleri duyarak, düşünerek, eğlenerek okunmasını istiyor, bu şekilde Türk irfanına (kültürüne)
hizmet ettiğini belirtiyor. Kısaca bu
kitaptan önce var olan önyargıların,
kitaptan sonra değişeceğini öngörüyor. Zaten bu işe girişirken kendi görüşlerinin değiştiğini bu nedenle de herkesin bu kitaptan yararlanacağını umduğunu belirtiyor. Önyargı-öngörü değişimi !
Düşünüyorum
da şimdi kim böyle halisane (içtenlikle),
böyle safiyane (temiz )
duygularla böyle bir işe girişir, kim hekimleri yüceltmeyi düşünüp te böyle bir emeği göze alır, kim böyle bir özeleştiri romanı yazar, hangi
yayınevi bunu değerli bulur da basar
? Hergün hekimlere uygulanan bir şiddet
haberi, hergün ülkenin sağlık
politikasından sorumlu en yetkili
ağızlardan hekimi rencide edici, itham edici, hatta çok yaralayıcı sözler.
Hekimliğin ve hekimlerin içinde bulunduğu dar boğazdan çıkış için Nasuhi Baydar’lara ihtiyaç var sanırım. Önceki yazılarımdan birinde değindiğim Atatürk’e ait olmayan “Beni Türk Hekimlerine Emanet Edin” sözü yerine artık her yere “ Benim Hekimlerimi Onları Sevmeyen Sağlık Bakanına Emanet Etmeyin” sözünü yerleştirelim. Üstüne alınan olursa alınsın, alınan da bu sözün doğru olmadığını hekimlere kanıtlasın. Ancak, uyarıyorum herkesi, bu sözü de "Atatürk söylemiş" demek yok ( ! )
Hekimliğin ve hekimlerin içinde bulunduğu dar boğazdan çıkış için Nasuhi Baydar’lara ihtiyaç var sanırım. Önceki yazılarımdan birinde değindiğim Atatürk’e ait olmayan “Beni Türk Hekimlerine Emanet Edin” sözü yerine artık her yere “ Benim Hekimlerimi Onları Sevmeyen Sağlık Bakanına Emanet Etmeyin” sözünü yerleştirelim. Üstüne alınan olursa alınsın, alınan da bu sözün doğru olmadığını hekimlere kanıtlasın. Ancak, uyarıyorum herkesi, bu sözü de "Atatürk söylemiş" demek yok ( ! )
Aslında
olayı bir başka boyutuyla düşününce acaba yukarıdaki tablonun şekillenmesinde biz hekimlerin payı yok mu diye soruyorum ve hemen ardından aklıma değerli meslekdaşım
Prof Dr Feyza Erkan’ın çok sevdiğim “itiraf”ı geliyor. “Kendi kendimizi aslında biz tükettik” diyor sevgili Feyza ve devam
ediyor ; “ Bu mesleği niçin, nasıl ve ne zaman
seçtiğimizi anımsıyor muyuz ? Saf
yüreğimizle aldığımız bu karara dürüstçe bağlı kalarak, engellere cesaretle
direnmek yerine düzenin çarkları arasında öğütülmeyi seçtik. Bir-iki dakikada
hasta muayene etmeye, araç ve personel yetersizliklerine ses çıkarmadık. Kamuda
rektör veya başhekime, özelde hastane sahibine boyun eğdik. Tüketim toplumunun
cazibelerine kapılarak parası olan ve olmayan hastalarımız arasında ayrım
gözettik. Bu bataklıkta bir nilüfer çiçeği gibi tertemiz kalmak varken beyaz
önlüklerimizi kirlettik. Biz düşük maaşımız veya zor çalışma koşullarımız
nedeniyle değil, yüreğimizdeki heyecanı, kendimize ve diğer insanlara karşı
duyduğumuz sevgi ve saygıyı kaybettiğimiz için tükendik. O halde ! Yeniden
canlanmayı da başarabiliriz aslında”.
artık hangi önyargılarından kurtulabiliyorki insanlar..
YanıtlaSilşartlandırılmışlıklar ve dikta edilenlere inanmışız körü körüne..
yıkabilene aşkolsun..
sistemin "koyun"sal parçaları oluvermişiz.. ve çevremizi onların istediği gibi görmek konusunda kusursuzuz..
artık ürettiği puan kadar kıymeti var hekimlerin.. ve daha kötüsü halk bunu biliyor.. ve akıllı hasta hekimi kendine kul edebiliyor.. ticari metalarla dolu bu sistemde zanaatın kıymeti yokolmakta.. bu yokoluşta kendimi kandırabilmemim tek yolu ise "idealizm" avuntusu..
durmak yok.. hayallere devam..