Sayfalar

30 Oca 2012

Hekimler






Sahaflardan bir kitap buldum, adı “HEKİMLER”, yazarı Andre Soubiran, kitabın orijinal adı “LES HOMMES EN BLANC” ,  “beyazlı adamlar veya beyaz gömlekliler” anlamına geliyor. Nasuhi Baydar kısaltarak çevirmiş, tarih 1954,  N.  Baydar’ın önsöz yazısının altında Şubat 1954 yazıyor,  yani  benimle yaşıt bu kitap !!!
Önsözünde N. Baydar diyor ki : “… Fransa’da pek büyük bir rağbete mazhar olan (ulaşan) bu kitap şahaser telakki edilerek (kabul edilerek)  yarım milyonu aşan baskı sayısına erişmiştir. Tıp talebesini, genç hekimleri, hastalananları, hastaları olan münevverleri (aydınları), hekimler ve hekimler hakkında benim gibi tereddüt (karasız kalan), şüphe ve kaygı besliyenleri düşünerek telhis (özetleme) ve nakletme işine giriştim. Şimdi  “hangi tereddüt, hangi şüphe ve endişeler ?” sualine cevap vermem lazım geliyor. ………Hekimliğin basit tarifi “sıhhati muhafaza ve bozulduğu zaman iade etmek sanatıdır”. Bu tarifi düşününce yeryüzünde dertlenip derman arayan hiç kimse,  hekimlik ve hekimler yüzünden az çok inkisara (kırılmaya, kırgınlığa) uğramamış olduğunu iddia edemez. Çünkü hastalık daima ızdıraplı, insan oğlu ise ızdıraba tahammülsüzdür; hekimlikten ve hekimlerden acil şifa bekler ve ekseriya (çoğunlukla)  umduğunu bulamaz; o zaman da , hekimliği ve hekimleri hafifser, birini kudretsizlikle, ötekileri de, en az ahlaksızlıkla töhmetlendirir (suçlar). Halbuki hekimlik sanatının imkanları  mahdud (kısıtlı), hekimler de bütün hemcinsleri gibi, beşeri zaafla malüldür (kişisel zayıflıkları vardır). Şüphesiz gönül ister ki,  hekimlik mucizeler yaratsın, onu meslek edinmiş olanlar hiçbir tereddüt ve şüpheye mahal vermiyecek bir karaktere ve en sağlam meslek ahlakına sahip olsun !  “HEKİMLER” romanı bu temennilerin(dileklerin)  tahakkuku (gerçekleşmesi) için  mümkün müdür değil midir ; bunları ……..safha safha izah etmektedir.”  (kitaptan olduğu gibi aktardım, yazım hatalarına cümle yapılarına dokunmadım)
Nasuhi Baydar’ın hekimler hakkında pek de iyi ve olumlu görüşleri olmadığı açık, belki biraz da önyargılı, kimbilir o da hekimler tarafından kırılmış belki de ?  Ancak ne kadar açık ve zarif bir şekilde bunu ortaya koyuyor. Bu olumsuz görüşlerinin değişmesini gönülden istediği için de, o dönemde çok kolay olmayan çeviri ve kısaltmayı yaparak  3 ciltlik kitabı 500 sayfalık tek  kitap haline getiriyor.  Önsözün sonunda kitabın  en temiz hisleri  duyarak, düşünerek, eğlenerek okunmasını  istiyor, bu şekilde Türk irfanına (kültürüne) hizmet ettiğini belirtiyor.  Kısaca bu kitaptan önce  var olan önyargıların, kitaptan sonra değişeceğini öngörüyor. Zaten bu işe girişirken kendi görüşlerinin değiştiğini bu nedenle de herkesin bu kitaptan yararlanacağını umduğunu belirtiyor. Önyargı-öngörü değişimi !


Düşünüyorum da şimdi kim böyle halisane (içtenlikle),  böyle  safiyane (temiz ) duygularla böyle bir işe girişir, kim hekimleri yüceltmeyi düşünüp te böyle bir emeği göze alır, kim böyle bir özeleştiri romanı yazar, hangi yayınevi  bunu değerli bulur da basar ?  Hergün hekimlere uygulanan bir şiddet haberi,  hergün ülkenin sağlık politikasından sorumlu  en yetkili ağızlardan hekimi rencide edici, itham edici, hatta çok  yaralayıcı sözler.

 Hekimliğin ve hekimlerin içinde bulunduğu dar boğazdan çıkış için Nasuhi Baydar’lara ihtiyaç var sanırım. Önceki  yazılarımdan birinde değindiğim Atatürk’e ait olmayan “Beni Türk Hekimlerine Emanet Edin” sözü yerine artık her yere “ Benim Hekimlerimi  Onları Sevmeyen Sağlık Bakanına Emanet Etmeyin” sözünü yerleştirelim. Üstüne alınan olursa alınsın, alınan da bu sözün doğru olmadığını hekimlere kanıtlasın.  Ancak, uyarıyorum herkesi,  bu sözü de "Atatürk söylemiş"  demek yok ( ! )


Aslında olayı bir başka boyutuyla düşününce acaba yukarıdaki tablonun şekillenmesinde  biz hekimlerin payı yok mu diye soruyorum  ve hemen ardından aklıma değerli meslekdaşım Prof Dr Feyza Erkan’ın çok sevdiğim “itiraf”ı geliyor. “Kendi kendimizi aslında biz tükettik” diyor sevgili Feyza ve devam ediyor ; Bu mesleği niçin, nasıl ve ne zaman seçtiğimizi anımsıyor muyuz ?  Saf yüreğimizle aldığımız bu karara dürüstçe bağlı kalarak, engellere cesaretle direnmek yerine düzenin çarkları arasında öğütülmeyi seçtik. Bir-iki dakikada hasta muayene etmeye, araç ve personel yetersizliklerine ses çıkarmadık. Kamuda rektör veya başhekime, özelde hastane sahibine boyun eğdik. Tüketim toplumunun cazibelerine kapılarak parası olan ve olmayan hastalarımız arasında ayrım gözettik. Bu bataklıkta bir nilüfer çiçeği gibi tertemiz kalmak varken beyaz önlüklerimizi kirlettik. Biz düşük maaşımız veya zor çalışma koşullarımız nedeniyle değil, yüreğimizdeki heyecanı, kendimize ve diğer insanlara karşı duyduğumuz sevgi ve saygıyı kaybettiğimiz için tükendik. O halde ! Yeniden canlanmayı da başarabiliriz aslında”.

1 yorum:

  1. artık hangi önyargılarından kurtulabiliyorki insanlar..
    şartlandırılmışlıklar ve dikta edilenlere inanmışız körü körüne..
    yıkabilene aşkolsun..
    sistemin "koyun"sal parçaları oluvermişiz.. ve çevremizi onların istediği gibi görmek konusunda kusursuzuz..

    artık ürettiği puan kadar kıymeti var hekimlerin.. ve daha kötüsü halk bunu biliyor.. ve akıllı hasta hekimi kendine kul edebiliyor.. ticari metalarla dolu bu sistemde zanaatın kıymeti yokolmakta.. bu yokoluşta kendimi kandırabilmemim tek yolu ise "idealizm" avuntusu..
    durmak yok.. hayallere devam..

    YanıtlaSil