Bu yazı tam 5 yıl önce yazıldı, değişen hiç bir şey yok.....
Giderek yaygınlaşan şiddet, tüm dünyadaki her iki sağlık görevlisinden ortalama olarak birini etkilemektedir. Çalışma, sağlık ve kamu hizmeti alanlarında örgütlü kuruluşlar bu gerçeği dikkate alarak bugün ortak bir program başlatmışlardır. Girişimin amacı, işleri nedeniyle korku, saldırı ve aşağılanmaya maruz kalan, hatta yaşamını yitirme riskiyle yüz yüze gelen sağlık kesimi çalışanlarına yardımcı olmaktır. ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), WHO (Dünya Sağlık Örgütü), PSI (Uluslararası Kamu Hizmetleri ) ve ICN’den (Uluslararası Hemşireler Konseyi) oluşan ortak görev birimi, ILO’nun Cenevre’deki merkezinde 24 Ekim 2002 tarihinde gerçekleşen bir toplantı sırasında “sağlık sektöründeki işyerlerinde görülen şiddet olayları sorununa yönelik çerçeve ilkeler” başlıklı belgeyi kamuoyuna açıklamıştır. Araştırmalar, çalışma sırasındaki bütün şiddet olaylarının %25’inin sağlık sektöründe ortaya çıktığını ve bu sektörde çalışanların %50’sinin bu tür durumlara maruz kaldığını göstermektedir. Yapılan çalışmaya göre sağlık sektöründeki şiddet kişilere yönelik saldırıların ve saygısızlığın ötesinde, sağlık hizmetlerinin kalitesini, verimliliği ve gelişimi de olumsuz etkilemektedir. Sağlık sektöründeki işyerlerinde görülen şiddetin sonuçları, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, sağlık sistemlerinin etkili çalışmasını önemli ölçüde engellemektedir. ABD’de, sağlık hizmetlerinde görev yapanların şiddete maruz kalma riskleri diğer hizmet sektörlerinde çalışanlara göre 16 kat daha fazladır. Bu ülkede işyerlerindeki saldırılarla ilgili şikayetlerin yarısı sağlık sektöründen gelmektedir. İngiltere’de Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) kapsamında görev yapan personelin %40’ı 1998 yılında tacize uğramıştır. Avustralya’da, sağlık görevlilerinin %67.2’si 2001 yılı içinde fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalmıştır. Bu oranlar Bulgaristan’da %75.8, Güney Afrika’da %61, Tayland’da %54 ve Brezilya’da %46.7’dir. Türkiye’de istatistik bile yok.
Araştırmaların ortaya koyduğu bir başka gerçek de şudur: Sağlık sektöründe psikolojik şiddet (sözlü sataşma, taciz, vb.) fiziksel şiddetten daha yaygın görülen bir durumdur ve bu tür uygulamalara maruz kalanların %40 ile %70 arasında değişen bir bölümünde önemli stres semptomları oluştuğunu belirmektedir, saldırılara en fazla maruz kalanların ambulans görevlileri, hemşireler ve doktorlar olduğu ILO kayıtlarında yer almaktadır belirtilmektedir.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Göksel Kalaycı’nın bir hasta yakını tarafından öldürülmesi hekimlere yapılan şiddetin en dramatik örneklerinden biridir. Şiddetten en çok arındırılmış bir mesleğin çalışanlarının bu şekilde öldürülmesi anlaşılır gibi değildir, kabullenilemez. Uzun yıllardan beri yetkililerce sağlıkla ilgili sorunların hedefi olarak gösterilen hekimler, bu nedenle şiddetin de hedefi olmuştur. Özellikle acil servislerde çalışan hekimler ile mesleğin ilk basamaklarında olan asistanlar yaşadıklarıyla adeta can derdine düşmüşlerdir. Ayrıca Türkiye'de giderek yükselen şiddet ortamının yarattığı yeni bir kültür sonucu insanlar konuşarak değil, şiddet gösterileriyle birbirleriyle ilişki kuruyorlar.
Topkapı Hastanesi Başhekimi ve tanınmış kalp cerrahı Doç. Dr. Edip Kürklü, 5 Haziran 1988’de gazinocu Mehmet Yaşar Şerbetçi’nin açık kalp ameliyatını yapmış, ancak hasta ameliyattan bir hafta sonra hayatını kaybetmişti. Doç Dr Edip Kürklü, 21 Temmuz 1988’de Mehmet Yaşar Şerbetçi’nin kayınbiraderi Mustafa Turgut tarafından öldürülmüştü. Hekimlere yapılan saldırılardan bazılarını ancak gazete haberlerinden öğreniyoruz. Artık bu saldırılar neredeyse vaka-i adiye’den oldu.
Sağlık hizmetinin işleyişinden sorumlu olanlar, hasta ve yakınlarını gerçek dışı açıklamalarla hekimler aleyhine kışkırtmakla sorumluluktan kurtulduklarını sanıyorlar ancak onlar tarih karşısında, hekim kamuoyunca mahkum olduklarını bir anlayabilseler…
Hekimlik şiddetten mutlak arındırılmış bir alandır, yüzyıllardır bu alan dokunulmazdı, ancak tek kutuplu dünya oluştu uluslararası sözler ve gelenekler bozuldu. Artık hekimler de şiddetten payını ayrımsız olarak almaktadır. İşte birkaç örnek:
İsrail ordusunun Gazze'nin kuzeyindeki Beyti Hanun geçit noktasında sınır tanımayan doktorlara saldırı düzenlemesi sonucunda ikisi ağır 4 doktorun yaralanması, Yemen’de Cibla Baptist Hastanesi'ne hasta ziyareti için geldiğini söyleyen saldırganın, yarı otomatik silahıyla ateş açıp üç Amerikalı doktoru öldürmesi, Amerikan işgal birliklerinin Irak’ta bombaladıkları hastanelerde sivillerle beraber onlarca doktorun ölmesi haberleri gazete yapraklarında sararmakta.
Gazeteci Hatice Yaşar’ın Radikal Gazetesindeki yazı dizisinden bir alıntı yapalım:
3 yıldır iç hastalıkları servisinde asistan olarak çalışan günde 80-100 hastaya bakan Dr.Yaşar Yoğun, yaşadıklarını anlatıyor:
"Ben idealist bir doktorum. İşimi seviyorum ama hastalar bize karşı çok önyargılı. Acilden poliklinik hizmeti bekliyor hastalar. Acil servise başvuru sayısı günlük 500-1000'dir. Yüzde 90'ı müphem hastalıklardır. Hastaya bakışınız, çabuk muayene olmak için gelmiştir' oluyor. Acilin yükü de asistanların omuzlarına yüklenmiştir. Hasta yakınları hep sizden açıklama bekler. Biz burada canımızı dişimize takarak çalışıyoruz, ama hastalar onlarla ilgilenmediğimizi düşünüyor. İnsanlar karşılarında bizi gördükleri için bozuk sistemin sorumlusu olarak da bizi görüyorlar. Yoğunluk içinde insanlar sizden sıcaklık bekliyorlar olamıyorsunuz, çünkü vaktiniz yok. Geçen yıl hasta yakınları tarafından dövüldüm. Arkadaşlarımız yetişmese belki de öldürülecektim. Her an gerginlik var. Küfürlere alıştık artık.. Hakemler bile küfür edilince anons yaptırıyor. Ama bizde o da yok.. Dayak yememek için artık susuyoruz…. hastaların yargısız infazı var. Medya da katkı sunuyor bu infaza. Bu yıl 20 arkadaşımız hasta ve yakınlarından dayak yedi. Bıçak çeken, tabanca gösteren oldu. Her şeyden önce can güvenliği önemli." Dr Yoğun, hastalara kalp masajı yaparak kurtarmaya çalışırken dahi sorulara maruz kaldığını söylüyor:
"Bir gece aynı anda üç kişinin kalbi durdu. Müdahalede bulunduk, yeni hasta geldi ve yakını 'neden benim hastamla ilgilenmiyorsunuz?' dedi. O sırada ister istemez 'defol git' diyorsunuz. Çünkü hastaların kalbi durmuş, onları kurtarmaya çalışıyoruz. Bağırdı çağırdı, saldırmak istedi. Kalp masajının anlamını sokaktaki adam da biliyor. Bunu anlaması gerek. Hasta yakınları büyük bir sorun. Kalbi duran hastayı kurtarmak için yakınını üzerinden almak amacıyla dakikalarca uğraştığım oldu. Öleceği belli olan hasta kaybedildiği için yakınları doktorlara saldırıp, hemşireleri saçlarından sürükledi. 50 milyarlık makineler kırıldı. Bir gecede beş hastamı kaybettiğim oldu. Bunlardan etkilenmediğim söylenebilir mi? İnsanların bizi anlamalarını istiyoruz. Suçu bizde görmesinler."
Acil servislerde çalışanlar hem hasta hem de hasta yakınları tarafından şiddete maruz kalıyor. Cezaevi hekimlerinin mesleki riski daha da yüksek katsayılardadır. Ülke genelindeki 605 cezaevinde sadece 151 hekim, 52 diş hekimi, 33 psikolog bulunuyor. Görüldüğü gibi cezaevlerinde büyük bir hekim açığı var. Başta üniversite hastaneleri olmak üzere büyük hastanelerde bile mahkum koğuşu bulunmuyor. Olanlar da bodrum katlarında sağlığa elverişsiz mekanlarda kurulmuştur. Acil hastaların sevkleri sorunlu yaşanıyor. Tedavisi basit bir hastalık bile süreç içinde ağırlaşıyor. Cezaevi hekimleri sadece bu nedenle büyük bir risk altındadırlar, çünkü adli veya politik mahkum sağlık sorununun çözümündeki olumsuzluklardan dolayı muhattap olduğu hekimi sorumlu tutmaktadır, bu yaklaşım beraberinde tehdit ve can güvenliği korkusunu getirmektedir, buna bir de hekime idari makamlarca uygulanan baskıyı da ilave edersek cezaevi hekimleri psikolojik büyük bir travma içinde görevlerini yapmaktadırlar.
evet giderek kötüleşiyor... peki seyircimi kalacağız.. bizler bu kadar zayıf değiliz...hekimiz biz... akil adamlarız... borçluyuz bunu hekimlik onurumuza... kabullenmeden vakur tavrımızı bozmadan geri kazanmalıyız...
YanıtlaSilşu ifadeniz gerçeği ne kadar da yalın bir biçimde ifade ediyor: "türkiye'de istatistik bile yok."
YanıtlaSiltürkiye özelinde şiddet sorunu sağlık sistemine özgü değil aslında. bireysel ve toplumsal gerilim cinnet boyutlarıyla her gün kayıplara yol açıyor hayatın her alanında. bu durum makro çözümlerin gerekliliğini ortaya koyuyor her açıdan. klasik laftır ve geçerlidir de hala: her şey eğitimle başlayıp eğitimde bitiyor ama düzeleceği yok onun da.