Sayfalar

14 Nis 2012

İnce Müzik Zevki


Dost meclisinde sohbetteyiz, konu müzik, dostlar düşüncelerini, beğenilerini aktarıyorlar, kimisi popüler müzik kültürü üzerine demeç patlatıyor, kimisi engin caz kültüründen kısa pasajlarla uçuyor. Sohbet koyulaştıkça  dostlarla, dostluklara güvenerek, dostça yapılan sohbette dostluklar hafiften çatırdamaya başlıyor. Konu “ince müzik zevki”. Bir dost buna itiraz ediyor “rafine müzik zevki” demek daha doğruymuş. Konuşuyor herkes,  seller-sular gibi…. Dinliyorum (gözlerim kapalı değil ) !

Klasik müzik dinlemeyene, dinleyip de sevmeyene insan demem” diyor bir dost. Yetmiyor klasik müziğin de öyle hepsi aşure gibi sevilmezmiş, “CHOPIN dinleyeceksin sadece”, onun romantizmini anlatırken uyarmadan da geçemiyor “aman ha Schubert ile karıştırmayın ayıp olur” ( ??? ve de bir ? daha).
Can dostlardan biri aradaki suskunluktan faydalanarak atlıyor sahneye,  Leonard Cohen’den başka sese tahammül  edemem”.  Anlatıyor durmaksızın, o sesteki duyarlılığı, şarkı sözlerindeki  derinliği, yaş ile  performans arasındaki  dengeyi .… (vay anasına sayın seyirciler, yıllardır benim dinlediğim başka bir Cohen galiba ?).
Sözün bu konuya  nasıl transfer olacağını düşünürken sol köşeden uzun bir orta geliyor, biraz ofsaytta yakalanıyorum ama bu pası alıp başlıyorum konuşmaya, biraz okumuşluğumuz var bu konuda. Protest, politik, etnik müzik çalımlarıyla ceza sahasına girmek üzereyken şiddetli bir faul yapılıyor bana, “bırak bana anlatma Grup Yorum’u ” tarzında sert bir taban darbesi alıyorum. Bu ara saha, yani masa  biraz karışıyor, özellikle sol tarafta ciddi itiş-kakış  yaşanıyor, ama hepsi saman alevi gibi hemen sönüyor. O sırada bir dost “Çav Bella” söylemeye başlıyor, bir diğeri “ Commandante Che Guevaraaa” diye birden ayağa kalkıyor. Genelde çok az konuşan ve sadece sigara içerek dost ortamlarına katılan zayıf, omuzları çökmüş, elmacık kemikleri yüzünü dolduran sessiz dostumuz sigarasını söndürüp “Şu Metrisin önü” türküsünü  hem de pek içten söylemez mi  !!!  Birden bir sessizlik oluyor ve herkes yerine sakince oturuyor. Fırtına öncesi sessizlik gibi.
İşte ne oluyorsa bu anda oluyor, masanın sağ ve orta kısmında oturan dostlar hep bir ağızdan “arabesk, pop müzik hatta -bir zamanlar çok revaçta olan- Anadolu rock müziği, hepsi de yoz müziktir, hatta müzik bile değildir, bunlarda incelik yoktur, dinlenmesini bırakın konuşulmasına bile tahammül edilemez” tarzı bir ortak tavır  ortaya koyuyorlar. Ama höşgörülü değiller, karşı görüşleri dinlemek istemiyorlar. Yani yine bir klasik yaşanıyor dostlar arasında, dostça. Dost meclisindeki dostluklar, bu akşamlık bu kadarmış denilip herkes bir başka dost meclisinde buluşmak üzere dostça ayrılıyorlar.
Eve gidiyorum önce bir Sezen Aksu parçası  dinliyorum  ”Vazgeçtim”, arkasından Vivaldi iyi gidiyor hem de “4 mevsim” birden, sonra Pink Floyd’dan “shine on you crazy diamond” patlatıyorum, Ahmet Kaya bana, “hadi sen git işine de, herkes kendi işine, dağlarımda zulüm var  lo, gidemem yar peşine” diyor. Yatmadan önce bir Norah Jones ne iyi gider diyorum ve hemen arkasına  Pavarotti’den “nessun dorma” dinliyorum. Araya da bir Cem Karaca sıkıştırıyorum. “Benim müzik zevkim ince be dostlar” diyerek yorganı başıma çekiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder