Sayfalar

23 May 2012

NAMUS



Dicle Üniversitesi'nden Prof. Dr. Aytekin  Sır tarafından  Kadın Araştırma Merkezi adına 2003 yılında yapılan bir anket çalışmasını okuyunca bu yazıyı yazma gereğini hissettim. Kısaca ankette iki soru soruluyor;  namus nedir ?  namussuzluk nedir ? iki net soru. Cevaplar da çok net. Sırasıyla ilk beş cevabı veriyorum.
 Namus:
1-Karım, bacım, annem, ailem
2-Kadınların iffeti
3-Kadının cinselliği, bekareti
4-Kadınların toplumsal kurallara itaatı
5-Erkeğin şerefi haysiyeti
Namussuzluk:
1-Kadının bekaretini kaybetmesi
2-Kadının açık gezmesi
3- Kadının erkeklerle konuşması
4-Kadının aşık olması
5-Kadının ailenin istemediği birisi ile evlenmek istemesi

Diğer şıkları vermiyorum, onlar da benzer içerikteler ama en çok puan alanların sıralaması böyle. Söylenecek çok söz, yazılacak çok kelam var biliyorum, ancak ben kendimce iddiasız birkaç söz ile namusu namussuzların elinden kurtarmak istiyorum. 

Okuduklarım ve yaşadıklarımla namusu ve namussuzluğu  şöyle tanımlıyorum. Namus, insanı  kendisine ve başkalarına karşı küçük düşürecek davranışlarda bulunmayı engelleyen, alıkoyan içgüdüdür. Namussuzluk ta bu içgüdüden yoksun olma veya bilerek bu içgüdüyü kullanmama hali.  Ali Fuad Başgil ise “namus, insanın vicdanı ile baş başa kaldığı zaman ona verecek utandırıcı hesabı olmaması demektir” diyor. Benzer tanımlar aslında.

Türk Dil Kurumu ise namusu “bir toplum içinde ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılık” olarak tanımlıyor ayrıca “dürüstlük ve doğruluk”tur diyor. Bir de “iffet”tir diyor, iffeti de “cinsel konularda ahlak kurallarına bağlılık” olarak tanımlıyor. Ben de diyorum ki; aslında ahlaksızlığın, hırsızlığın her türlü sömürünün yaşam biçimi olduğu ülkelerde,” bekaret ve kadın cinselliği” gibi kavramlarla  maskelenmeye çalışılan moral değerdir namus. Hatta daha ileri gidiyor ve namus kavramını sadece cinsellikle ve kadınla sınırlamanın bir çeşit namussuzluk olduğunu ileri sürüyorum.

Namus sözcüğünün İngilizce-Fransızca-Almanca gibi geçerli yabancı dillerde açık olarak  bir karşılığını bulamadım. Dürüstlük olarak tanımlanıyor  to be honest, ehre, honour ” gibi. Peki neden biz bu kavramı beyin kıvrımlarımızdan alıp ta iki bacak arasına indiriyoruz ?  Sanırım buna verilecek yanıt toplumumuzdaki  tutucu ve hakim güçlerin  mevcut düzeni insan mutluluğu için yeterli görmesi ve  bu düzeni muhafaza etmenin bir yolu, yaptırımı olarak değerlendirmesidir. Aslında namus insanın mutluluğu için kullanılması zorunlu olan bir moral değer değil midir ? Tüm ekonomik zorluklara rağmen rüşveti red eden memur namuslu bir memursa  (ki öyledir), bacak arası ne ola ki ?

Sadece kadın erkek ilişkilerinde değil, dostluk, kardeşlik, arkadaşlık, ticaret vb her türlü karşılıklı ilişkilerde bir insanın başka bir insanı aldatması namussuzluk değil midir ? Bu gidişle “ülkenin en namuslu 100 insanını seçmek istesek değerlendirecek jüri üyesi bulmakta zorlanırız” öngörüsü gerçek olacak galiba.

"Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer? Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika`ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.

Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.

Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…”   Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?"    Sabahattin Ali, 1947'de böyle diyordu... Hani sadece düşünceleri, yazdıkları ve yayınladıkları nedeniyle devletin rahat yaşamasına izin vermediği, hapsettiği, öldürdüğü, cesedini yok ettiği, bir mezarı bile ailesine çok gördüğü, tabii katilini bulmadığı aydınlardan birisi.

Namus konusunda dediğim gibi iddiasız birkaç söz söylemek istedim, Özdemir Asaf’ın dediği gibi belki de ''Büyük işlerin içinde namus aramak yanlıştır. Namusun içinde büyük işler aramak kadar.'' Sözlerimi İ.İnönü’nün sözleriyle noktalayayım “Bir ülkede namuslular da, namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülkede kurtuluş zordur.”


2 yorum:

  1. namus, ataerkil ve yarı feodal türk/islam/arap kültürünün dünya uygarlığına armağanı. hem kavram olarak hem de seksist niteliğiyle. yakıştırıldığı cinsiyetçi bağlamdan koparılınca havada kalıyor haliyle. diğer anlamlarını karşılayan daha somut kavramlardan bazıları: onur, gurur, sahtekarlık, dolandırıcılık, ihanet vs. başka dillerde karşılığının bulunmayışı ne türkçenin zenginliğinden diğerlerinin yoksulluğundan ne de.

    sezen aksu'nun şarkısı vardı böyle.

    ..sabahattin ali: polis ajanı ali ertekin'in sopa darbeleriyle öldürüldü ismet paşa devrinde. ertekin "vatanseverlik hislerim rencide edildiği için öldürdüm" demiş savunmasında selim ileri'nin aktardığına göre. 1949'da 4 yıl ceza almış sadece, 1950 genel affıyla da çıkmış hapisten. koskoca sabahattin ali'nin hayatının değeri birkaç aylık hapisle..

    YanıtlaSil
  2. Ümit Yaşar Oğuzcan'nın dizelerini araya sıkıştırdığı "hadi yandan" nakaratlarıyla katlettiği bir şarkı o Sezen Aksu'nun :))
    diğer ek bilgiler için teşekkürler...

    YanıtlaSil