Günlük hayatımız içinde “batıl inanç” diyebileceğimiz
söz ve davranışlarımızın büyük bir kısmının refleks olarak ortaya çıktığının
farkında mısınız ? “Ben böyle şeylere hiç inanmam” diyen bir çok kişinin inanmasa da
alışkanlıkla veya yerleşmiş bir davranış biçimiyle adeta şartlı refleks olarak kulak memesini çektiğine veya tahtaya
vurduğuna, mırıldanarak da olsa “şeytan
kulağına kurşun” veya “ Allah
korusun” dediğine sıkça tanıklık etmekteyiz. Çokça kullandığımız bir söz de “ aman nazar
değmesin” değil midir ?
Merdiven altından geçmenin, makası açık bırakmanın, terliğin ters dönmesinin,
gece ıslık çalmanın, 13 rakamını içeren bir koltuk veya odada oturmanın, nikah
gününün iki bayram arası veya Salı gününe denk gelmesinin uğursuzluk getirdiğine inananlar azınlıkta
mı ? Aslında bu davranış biçimlerinin hepsinin temelinde yatan
gerçekliğin yaşamın olumsuzluklarına karşı korunma içgüdüsü, savunma
mekanizması geliştirmek olduğunu ileri sürüyor araştırmacılar, sosyal bilimciler. Bu yazıda
tıpta yerleşmiş bazı batıl inançları inceleyeceğim.
Tıpta batıl inançlar çok eski
tarihlerden bu yana, değişikliklere uğrasa da özlerini koruyarak günümüze kadar
gelmişlerdir ve gelecek nesillere de
devredilecek gibi görünmektedirler.
Dinlere, yörelere ve toplumun gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak değişiklikler
gösteren bu inançların çok büyük bir kısmı Orta Çağ Avrupa’sı veya daha önceki
kadim uygarlıklar olan Mısır, Mezopotamya ve Anadolu Uygarlıkları'ndan köken
almaktadır. Hastalıklara karşı çaresiz kalınması, özellikle ağrı ile baş edememe, salgın
hastalıklarda her yaştan insanın büyük kırım şeklindeki ölümleri karşısındaki acizlik batıl
inançların tıptaki temelini oluşturmuştur. Bu inançlar sonuçta hekimler
karşısında kilise başta olmak üzere dini kurumları üstün konuma getirmiştir.
Aslında halk hekimliğinin (folklorik hekimlik) temelinde dinsel ve büyüsel
inançların yattığı ancak geleneklerle değişiklikler geçirdiğini de gözardı etmemeliyiz.
Modern tıpla geleneksel tababet
arasındaki en önemli fark şuradadır; modern tıp hastalığı vücutta veya organlarda bir
aksaklık, düzensizlik olarak görmektedir. Geleneksel tıpta ise hastalık sadece bazı
organların iyi çalışmaması değil ferdin çevresiyle olan uyumunun bozulması
olarak kabul edilir. Bu sebepten modern tıp hasta organın tedavisine ağırlık
verirken, geleneksel tıpta vücudun çevresiyle tekrar uyum sağlayacak tarzda
güçlendirilmesi amaçlanır. Tedavide ilaçların yanında “dua"nın, bir takım "tılsımların” rol almasının hastanın
çevresindeki psikolojik atmosferi zenginleştirdiği böylece tedaviye katkıda
bulunduğu kabul edilir.
Tıptaki bazı batıl inançlar:
·
Tavşan ayağının
“gut hastalığına” iyi geldiğine inanılır. Cepte tavşanın eklemli ayağını
taşımanın ise romatizmadan koruduğuna inanılır.
·
Yeni evli çiftin
elbisesindeki bir düğüm "kısırlık" işareti kabul edilmektedir.
· Halk arasında “sıraca”
olarak bilinen boyundaki lenf bezlerini tutan tüberkülozun tedavisi için erkeğe dişi,
kadına karnı yarılmış erkek köstebeğin hastalıklı bölgeye sarılması salık verilir.
·
Küçük çocukların
vaktinde yürümesi için eklemlerine yumurta akı sürülür.
·
Kehribar sağlık
verir, mor yakut (ametist) sahibini sarhoşluktan korur, uyuşturucu etkileri giderir, mercan
gebelikte akıntıyı önler ayrıca bebekleri korur, elmas deliliğe iyi gelir, inci ise
gözyaşı ve hastalık habercisidir.
·
Cinsel birleşmeye
girmeden önce kadın sirkeyle yıkanır, birleşme sonrası sol tarafına yatarsa
çocuk kız, karbonatlı su ile yıkanır ve sağ tarafına yatarsa çocuk erkek olur.
·
Hamileliğin ilk
aylarında kadının kasıkları ağrırsa kız, beli ağrırsa erkek çocuk ,
hamilelikte karın büyürse oğlan, kalça büyürse kız çocuk, karın sivriyse oğlan,
yanlara doğru dağılmışsa kız çocuk olur.
·
Hepatit
B'nin (sarılık) tedavisine yönelik de batıl inançlar söz konusudur. Hastanın jilet ile dil altı, kulak
arkası ya da alnı kesilir.
·
Halk arasında,
doğan bebeğin göbek bağına ilişkin de inanışlar bulunuyor. Çocuk
"evcil" olsun diye göbek bağı dolap ya da sandık içine saklanırken,
"akıllı" olması için okul bahçesine, "dindar" olması için
de cami bahçesine gömülür.
·
Sarılık kesme: Sarılık
hastalığına yakalanan kişinin gözleri sararır. Bu kişi kendini halsiz hisseder.
Hastanın alnı hafifçe çizilerek kan akıtılır. Bu kan hastanın gözlerine sürülür.
Daha sonra ayet ve dualar okunur. Biri kola diğeri de ayağa olmak üzere iki
tane sarı renkte ip bağlanır. Böylece hastalığın
geçeceğine inanılır.
·
"Aydaş hastalığı" bir tür
çocuk hastalığıdır. Çocuk oldukça zayıflar. Bu durumda “bir deri bir kemik
kaldı” denir. Hasta olan çocuk bir leğen içerisinde köpek kafası üzerinde oturtularak yıkanır.
Böylece çocuğun hastalıktan kurtulacağına inanılır.
·
"Temre hastalığı". Bu hastalık
vücudun her tarafında bulunabilen bir çeşit cilt hastalığıdır. Tıp dilinde ise
"egzama" denilmektedir. Bu hastalık genel olarak şiddetli kaşıntı yapar. Tedavisi
için bazı ayetler okunarak kopya kalem ile temrenin etrafı çizilir. Yaranın içine
tükürülür. Böylece temrenin iyileşeceğine inanılır.
·
Kurşun Dökme: Kendisine
nazar değdiğine inanılan çocuk için bir kabın içerisine su konur. Suyun içerisine de yüzük,
iğne gibi bir şeyler atılır. Diğer bir kapta da kurşun eritilir. Üç defa "ihlas
sure'si" okunduktan sonra, bir defa ayaklarının üzerinde kap içerisindeki suya bu
erimiş kurşun dökülür. Aynı şeklide bu işlem çocuğun bir yüzü hizasında, bir de karnı
üzerinde tekrar edilir. Kurşunun döküldüğü su ile çocuğun yüzü yıkanır. Bu
su bazen çocuğa içirilir. Bir de
kurşunu eritip kapı eşiğine dökerler. Oradaki kurşunun şekline göre, kurşun
döken kişi, nazarı değen kişinin nasıl biri olduğunu söyler. Bu kurşundan
küçük bir parça alınıp çocuğun üzerine takılır. Arapça ‘nazar’ kelimesi , ‘bakış’
anlamına gelir. Türkçe’de de ‘nazar’
kimi insanların bakışlarındaki zararlı güç ve bu nitelikleriyle, bir kişiye,
bir hayvana ya da bir nesneye bakmakla, canlı üzerinde hastalık, sakatlık,
ölüm, nesne üzerinde kırılma gibi olumsuz etkinin meydana gelmesidir. Nazar değmesi ile ilgili olarak en çok kabul
gören görüş, gözdeki yansımadır. Eğer karşınızdaki birinin gözlerine dikkatle
bakarsanız, gözlerinde kendi görüntünüzün yansıdığını görürsünüz. Eski insanlar
sudan, aynadan yansıyan görüntülerinin kendi ruhları olduğuna inanıyorlardı.
Karşılarındaki insanın gözleri içinde kendi küçük görüntülerini görünce
tehlikede olduklarını, ruhlarının karşısındakinin gözleri içinde hapsolduğunu
sanıyorlardı. Bu korkunun dünya çapında genel bir inanca dönüşmesinin, şimdi
Irak'ın bulunduğu topraklarda yaşamış eski Sümerler’den kaynaklandığı
sanılıyor. Sümerler’in inançlarına göre bazı insanlar bakarak suları
kurutabilir ve bu nedenle ölüme sebep olabilirlerdi. Sonradan bu inanç bir
bakışla yaşayan şeyleri de kurutabilme yönünde gelişti. Örneğin, nazar değen
çocukların ishal olup vücutlarının sıvı kaybetmesi, annelerin ve süt veren
hayvanların sütlerinin kuruması, meyve ağaçlarının kuruması ve erkeklerin
iktidarsız kalmaları vb. Görüldüğü gibi, bunların hepsinde de sıvı kaybı ve
kuruma vardır.
·
Dua okuyarak
siğil tedavisi toplumumuzda yaygın olarak uygulanan ve etkili olduğuna inanılan
zararsız bir uygulamadır.
Bir de batıl
inançların dışında folklorik tıp uygulamaları vardır ki büyük çoğunluğunun
kökeninde dinsel ve büyüsel etkiler fazla değildir. Bunları ayrı bir kategoride
değerlendirmek gerekir.
·
Sülük yapıştırma: Halk arasında sülük adı
verilen hayvanın pis kanı emdiğine inanılır. Bundan dolayı insan vücudu özerinde
pis kan bulunan yere sülük yapıştırılır. Sülük pis kanı emince kendisini
bırakır. Sülüğün temiz kanı emmediğine inanılır. Bunun için ağrıyan yere ve
yaralara sülük yapıştırılır
·
Kupa vurmak: Soğuk algınlığı
nedeniyle olan ağrılarda bu işlem yapılır. Bu işlem şöyle yapılır, kupa
vurulacak yer kolonya ile temizlenir, üzeri hafifçe çizilir. Bardağın içi
hafifçe ıslatılarak pamuklar buraya yapıştırılır. Sonra pamuklar yakılarak
temizlenen yere hemen kapatılır. Pamuğun yanması sonucu oksijen bitince kupa
altında şişkinlik meydana gelir. Bardağın içinde bir baloncuk oluşur. Bu şişme
ile çizilen yerden kirli kan çıkıp pamuğa girer. Sonra bardak kaldırır ve kupa
vurulan yer tekrar temizlenir. Masaj yapılır ve böylece ağrı dindirilmiş olur.
·
Akrep
sokmasında, çörtük (ahlat) yaprağı ezilip, yapıştırılır. Bunun haricinde arpa
suyu içine uzuv sokularak tutulur. Arı sokmalarında domates sürülür. Ayak ve
kol burkulmalarında katkılı hamur sarılır. Yaralara soğan pişirilerek vurulur. Göz
rahatsızlıklarında patates ezilerek göz üzerine vurulur. Çıbanlarda pişmiş soğan kullanılır.
Henüz olmamış çıbanların olması için zeytinyağı ile karışık rendelenmiş sabun
konulur. Diş ağrılarında rakı ve kolonyalı pamuk kullanılır. Kabızlıkta
incir yenilir. İshalde demli çay içilir veya patates yenilir. Şeker
hastalığında ısırgan otu ile kekik kullanılır. Ağrıyan uzuvlar için döş denilen
kuzuların derileri kullanılır.
·
Kocakarı ilacı,
kelime anlamı itibariyle yaşlı kadınlar tarafından bilimsel olmayan yöntemlerle
hazırlanan, çağdaş tıbbın kabul etmediği tedavi şekilleridir. Diğer bir
ifadeyle, cahil kadınların hurafelere dayalı tedavi tarzlarıdır. Daha genel bir
anlamda, çağdışı, mantık ve bilim kalıplarına sığmayan yetkisiz tıp
uygulamalarının tümüne kocakarı ilacı denir. Her ne kadar kelime bu ilaçları kadınların yaptığını ifade ediyorsa da bu işi yapan çok sayıda erkek olduğu unutulmamalıdır. Kocakarıların
bazı tedavi şekilleri kulaktan kulağa, anneden kıza veya arkadaşa, eşe, dosta
yayılarak halk arasında yerleşiyor ve uygulanıyordu ve halen de
uygulanmaktadır. Bu ritüele Anadolu'da "el verme" denmektedir.Kocakarıların çoğu reçeteleri bugün de genellikle kadınlar
tarafından bilinmekte ve uygulanmaktadır.
·
Haşhaş (papaver somniferum) sütünde morfin, spazm
çözücü olarak kullanılan “güzelavratotu” (atropa
belladonna) ve denizüzümü (ephedra sp) bitkisinde yüksek alkaloit, yüksükotu (digitalis
purpurea) yapraklarında kalp kuvvetlendirici glikozitler vardır. Güney
Amerika'da yetişen kınakına kabuğu Avrupa'da sıtmanın kökünü kazımıştır. Arap
zamkı en az 2000 yıldır hap yapımında yardımcı madde olarak kullanılmaktadır. Sinameki, sarısabır ve ravent müshil olarak, dereotu tohumu ise çocuklarda gaz sancılarını giderici olarak, çavdar
mahmuzu doğumu kolaylaştırıcı ve anti-migren etkisinden yaralanmak üzere, ipeka
kökü balgam söktürücü olarak, meyan kökü
öksürük kesici olarak, erkek
eğreltiotu tenya düşürücü olarak, acı çiğdem gut ve lösemide
kullanılmaktadır.
·
Kaynatılmış soğan
suyu içmek ateşe iyi gelir (buna
bilimsel açıklama getirilmektedir). Keza söğüt kabuğu da ateş düşürücü olarak kullanılır. Aspirinin bulunuşunun bu söğüt kabuğuna dayandığını da hatırlatalım....
"batıl inanç" kavramı da aslında göreceli bir tanımlamadır; kültürmerkezci, dışlaştırıcı ve ötekileştiricidir de. doğruluk ve geçerlilik bağlamında meşruiyet iddiasında bulunabilme konumunu sağlar iddia sahibine.
YanıtlaSilbitki-hayvan ve maden kültünün dikkate değer bir ağırlığı var bu inançların pratiğinde. doğanın sağaltıcı niteliğine bir gönderme özünde.
zamansal yakınlık yasası ile de açıklanabilir bazen: herhangi bir sıradan gündelik eylemi izleyen iyi bir olay veya gelişme; ikisinin anlamlı bir eşleşmeyle birleşmesini sağlıyor insanın zihninde. kültürel deneyimle aktarılan uğurlu/uğursuz günler, yollar, nesneler böylece.
nazar boncuğu türü nesneler birer bakış yakalayıcıdır, dikkatleri kendine çeker. onu taşıyan bireyin çarpıcı varlığını gölgeler, izlerini bulanıklaştırır bakanın gözünde. kişi güvendedir artık: kem gözlerin negatif enerjisi bu nesneye aktarılacaktır haliyle.
bitkilerde ve hayvanlarda -özellikle kanatlılarda ve kedigillerde- yanıltıcı, dikkatleri dağıtıcı ve hatta tehdit edici bir savunma durumunu imleyen fazladan üçüncü ve dördüncü "sahte göz" kamuflajı yaygındır yine.
bir söz vardır: "batıl inanç uğursuzluk getirir" derler.
çok değerli katkılar için teşekkürler....
Sil