Ölümün Zaferi (P.Bruegel) 1560 / Prado Müzesi
Çok değil iki asır öncesine kadar, bir ay veya yıl içinde milyonlarca insanın
ölümüne yol açan salgın hastalıklar, imparatorlukları çökertmiş, orduları yok
etmiş, yaşama ve sevme biçimlerimizi değiştirmiş, sanatta yeni akımlara yol
açmıştır. Bu hastalıklardan birkaçını tıp dışında ele alacağım bu yazımda. Veba
ve cüzzam bu salgın hastalıklardan en ilginç olanlarıdır.
Salgın hastalıklardan veba
feodalizmin sonunu getirmiş, kapitalizmin tohumlarını atmıştır. Cüzzam hastaneleri ortaya çıkartmıştır.
Sıtma köle ticaretinin gelişmesine
yol açmış ve Karayipler’de bugün yaşayan ırkın rengini belirlemiştir. Frengi korkusu seks yapmayı sınırlamış,
insanlara peruk taktırmıştır. Bu hastalık salgınları bazı savaşların
sonuçlarını tayin etmiştir. Savaşı kazanan taraf salgın hastalıklara karşı dirençli olan taraf
olmuştur. Örneğin Araplar Haçlı ordularını sıtmayla yenmişler, Ruslar,
Napolyon’un ordularını tifo ile geri
püskürtmüşlerdir. Amerikan iç savaşını Kuzeyliler’in kazanmasının nedeni, iki
tarafı da kırıp geçiren mikrobik ishalin
ardından Güneyliler’in ölen askerlerinin yerini dolduramamalarıdır.
En eski hastalıklardan olan
cüzzam, hastalıklar hakkındaki felsefi düşüncelerimizi etkilemiştir. Mısır’lılar
cüzzama “ölümden önceki ölüm”
demişlerdir. Cüzzamlıların kendi başlarına terk edilmeleri Avrupalılar’ın
buluşu değildi, eski Çin ve Hindistan’da da cüzzamlılar hemen öldürülür veya
yakılırlardı. Cüzzamın Avrupa’ya bıraktığı en etkileyici miras “hastane”dir. Fransa, İngiltere ve
İtalya’daki en eski ve ünlü revirler “cüzzam
evleri” olarak kurulmuştur. Cüzzam salgını Ortaçağda Avrupa’yı öyle sarsmıştı
ki, cüzzamlılar için toplanan bağışlar sayesinde bu ilk prototip hastaneler
kalkındı.
Katolik kilisesine göre bütün cüzzamlılar günahkardı ve onlardan
uzak durmak Tanrı’nın gazabından kaçınmak demekti. Kilise tüm cüzzamlıları
günahkar ilan etse de onlara özel bir merhamet de bağışlamıştı. Bu çelişki
Lazarus hikayesine bağlanır. “Lazarus
talihsiz bir dilencidir, köpeklerin yaladığı kötü yaraları vardır, ipekli mor
bir elbise giyen isimsiz bir zenginin masasındaki artıklarla karnını doyurur.
Lazarus öldüğünde cennete gider, buna karşın zengin adam cehenneme gider, bunun
için Tanrı’dan şöyle bir açıklama gelir: “sen
hayatın boyunca iyi şeylere sahiptin, Lazarus ise kötü, ama şimdi o rahat
edecek, sen acı çekeceksin”. Hikaye böyle ama hekimler ve din adamları bu
hikayeyi cüzzamlılara psikolojik destek için anlatır ve çok da etkili
olurlarmış.
Avrupa’nın ilk cüzzam hastanesi IV. yüzyılda Konstantinopolis’te, Zodicus isimli zengin bir cüzzamlı tarafından
yapılmış. 600’lü yıllarda yasaklar başladı, Zodicus’un çözümü kabul görmüş
bunun üzerine cüzzam evleri açılmaya başlanmış, zenginler bu evlere kilisenin
hayır duasını almak için bağışta bulunmuşlar. XII. yüzyılda Avrupa’da 1900 cüzzamlı
evi varmış.
Ortaçağ toplumları cüzzamlıları sadece dinsel nedenlerle
dışlamadılar, suratı buruşan, kolları ve bacakları çürüyüp etleri dökülen birinden
korktular da. Cüzzam korkusu sanatçıları da etkilemişti. Ortaçağ ressamları ve
litografları, gerçek cüzzamlılara yaklaşmaktan kaçınmak için cüzzamlıları
kırmızı beneklerle gösteren İncil tasvirleriyle yetinmek zorunda kaldılar.
1355’de cüzzamın fiziksel ve ruhsal umutsuzluğunu yansıtan ilk sanatçı İtalyan
ressam Francesco Traini olmuştur. Kasvetli freskinde elleri sarılı, burunları erimiş, öfke içindeki
sekiz cüzzamlı dilenciyi tasvir etmişti. Biri, elinde “her
acının ilacı ölüm, saadet bizi terk ettiğine göre, gel de bize Son Akşam
Yemeğimizi ver” sözlerinin yazılı olduğu bir kağıt rulosu tutuyordu.
XIV yüzyılda cüzzam ve cüzzamlılar esrarengiz bir şekilde azalmaya
başladı. 1340’larda, daha önce tıklım tıklım olan cüzzamlı evleri, artık bir
veya iki hasta barındırıyordu. Cüzzamın aniden yok olması, yarı kardeşi sayılan
tüberkülozun ortaya çıkışı ile aynı zamana rastlar. Cüzzam gibi tüberküloz da
yoksulluğun, şehirlerin kalabalıklaşmasının getirdiği bir hastalıktır. Genetik
yakınlıkları nedeniyle her iki hastalık ta benzer bağışıklık tepkileri oluşturur.
Ancak çok daha hızlı hareket eden “tbc” mikrobu karşısında cüzzam mikrobu yavaş
kalmış böylece Avrupa’daki 700 yıllık saltanatını devretmiştir.
Cüzzamlılar/ Bernard von Orley (1530)
Avrupa nüfusu VIII. yüzyılda
iyi beslenen 25 milyon kişiyken, XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde çoğunluğu aç 75
milyon kişi olmuştu. Büyük ölüm (veba) Ortaçağ toplumunu alt-üst etmişti, alaşağı
edilen ilk kurum ise feodalizmdi. Köylülerin toplu ölümleri emek kıtlığına yol
açmıştı. Böylece XIII. yüzyılın işsizliği doğal yolla sona ermişti. Korkuya
kapılan toprak sahipleri, düzeni korumak için çalışanların ücretlerini iki
katına çıkarmışlar, topraklarını bölmüşler ve daha önce ömür boyu emirlerinde
olduklarını düşündükleri insanlara satmışlar.
Veba çok sayıda din adamını da öldürdü, böylece Latince’nin
eğitimdeki gücü zayıfladı ve Avrupa’daki egemenliği sonlandı. Latince konuşan
keşiş ve rahiplerin azalması karşısında kilise, istemese de bunların yerine
yaygın kullanılan dillerde konuşup yazan insanları din adamı olarak aldı. Bir
başka deyişle veba kilisenin otoritesini de sarstı. Veba akınları karşısında
çaresiz kalan rahipler bazı bölgelerde kiliselerini bırakıp kaçtı. Aynı şekilde
hekimler de itibar kaybetti. Dürüst hekimin tek bir reçetesi vardı; “fugo cito, vade longe, rede tarde” yani “ çabuk
kaç, uzağa git, hemen dönme” . Acı ama gerçek, meşhur hekim-cerrah Guy de
Chauliac, Papa IV. Clement’e bu reçeteyi vermişti. Yaşananların en çok hekimler
için aşağılayıcı olduğunu yazmayı da ihmal etmemişti Chauliac. Bir kısım
hekimler de veba kötü ruhunu (mikrobunu) korkutup kaçırmak için uzun gagalı
kostümler giymişler, süngerden yapılma bu gagalara sirke ve benzeri kokular
dökerek vebayı kaçırmayı bir korunma usulü olarak benimsemişlerdi.
Açık veba hastanelerinde
cerrahlar hastalara cerrahi işlem yaparken, hekimler sokakta bağırarak
reçetelerini ilan ediyorlardı. Hastalığın kendilerine bulaşacağından korkup bu
yerlerden uzak duruyor, oraları daha
aşağı bir sınıf olan berber-cerrahlara bırakıyorlardı. Aynı durum frengide de oldu; frengililerin tedavisini
berber-cerrahlar, şarlatan hekimler ve civa satıcıları üstlendi.
1826’da Papa XII . Leo “günahkarları, günah işledikleri uzuvlarından
cezalandıran Tanrı’ya karşı olduğu” gerekçesiyle prezervatifi yasakladı. Bu
yasak günümüzde halen devam etmektedir. Hatta Papa 2. Jean Paul prezervatifi şeytan icadı
olarak bilimsel bir çerçeveye oturtmuştur (!).
Olümün Zaferi tablosundan detaylar
Veba için en anlamlı resmi büyük ressam Pieter Bruegel yapmıştı. Adı “Ölümün Zaferi” tam da veba salgınını tanımlayan bir ad.(Bu tablo, veba salgının resmedildiği bir ölüm peyzajıdır:her yerde yanmakta olan evler vardır, dumanları gökyüzüne dağılmıştır. Resmin çeşitli yerlerinde, tepelerinde içine cesetlerin bırakıldığı tekerlekler olan direkler ve asılanların cesetlerinin sallandığı darağaçları vardır.Tablonun orta kısmında tek başına ve yenilmiş görünümünde duran bir haç bulunur. Ölüm, tabut kapaklarından yapılma kalkanlar taşıyan iskeletlerden oluşmuş ordusuyla ilerlemekte insanlığı yok etmektedir. İnsanlar, elindeki tırpanla insanları öldüren atlı bir iskelet tarafından, üzerinde haç bulunan büyük bir kutunun içine doğru sürülmektedir. Tablonun her yerinde, çaresizce kaçışan ya da sonuçsuzca karşı koymaya çalışan insanlara saldıran iskeletler vardır. Sol tarafta, vebayı temsil eden bir iskeletin sürdüğü arabanın içinde birçok kafatası vardır. Tabloda, toplumun her kesiminden insanlar, çiftçiler, askerler, soylular ve krallar, ölüme aynı şekilde maruz kalmaktadır. Ölümden kaçmak için bir fıçı altınını rüşvet için hazırlayan aristokrata bakmaz bile iskelet, altınları almaktadır. Tablonun ön orta bölümünde bir köpek, yere düşmüş annesinin kucağındaki ölü bir çocuğun yüzünü kemirir. Ölümün acımasızlığı burada doruk noktasındadır. Tablonun bu bölümünde ölüler kefenlenmektedir. Bruegel tabloda kara mizah da kullanmıştır. Tablonun sağ alt köşesinde, birbirine bakışan iki aşık, olan bitene ilgisizdir. Arkalarındaki iskelet ise, erkek aşığı taklit ederek, ut çalıyormuş gibi yaparak insanlarla alay etmektedir. Daha bir çok ayrıntı vardır resimde ).
Olümün Zaferi tablosundan detaylar
Kısa bir bilgi ; cinsel hastalıklar veya cinsel yolla bulaşan
hastalıklar için kullanılan iki kelime vardır: venereal hastalık “Venüs”ten, zührevi
hastalık “Zühre”den gelmektedir. Venüs’ün diğer adı da Zühre’dir. Zühre yıldızı cinselliği simgelediğinden cinsel yolla bulaşan hastalıklara haksız şekilde "isim anası" olmuştur
Tederica de Cervika’nın çizimi (1375) / Leiden
*Bu yazı için Nikiforov’un Mahşerin Dördüncü Atlısı adlı kitabından yararlanılmıştır.
Kaynağınızı belirtmemişsiniz sanırım
YanıtlaSilMahşerin dört atlısı/ Andrew Nikiforuk
Çok haklısınız hatamı düzelttim. Uyarı için teşekkür ediyorum
Sil