Sayfalar

12 May 2012

Batıl İnançlar ve TIP


Günlük  hayatımız içinde “batıl inanç diyebileceğimiz söz ve davranışlarımızın büyük bir kısmının refleks olarak ortaya çıktığının farkında mısınız ?  Ben böyle şeylere hiç inanmam” diyen bir çok kişinin inanmasa da alışkanlıkla veya  yerleşmiş  bir davranış biçimiyle adeta şartlı refleks olarak  kulak memesini çektiğine veya tahtaya vurduğuna, mırıldanarak da olsa “şeytan kulağına kurşun veya    Allah korusun” dediğine sıkça tanıklık etmekteyiz.  Çokça  kullandığımız bir söz de  aman nazar değmesin” değil midir ?   Merdiven altından geçmenin, makası açık bırakmanın, terliğin ters dönmesinin, gece ıslık çalmanın, 13 rakamını içeren bir koltuk veya odada  oturmanın, nikah gününün iki bayram arası veya Salı gününe denk gelmesinin uğursuzluk getirdiğine inananlar azınlıkta mı ? Aslında bu davranış biçimlerinin hepsinin temelinde yatan gerçekliğin yaşamın olumsuzluklarına karşı korunma içgüdüsü, savunma mekanizması geliştirmek olduğunu ileri sürüyor araştırmacılar, sosyal bilimciler. Bu yazıda tıpta yerleşmiş bazı batıl inançları inceleyeceğim.

Tıpta batıl inançlar çok eski tarihlerden bu yana, değişikliklere uğrasa da özlerini koruyarak günümüze kadar gelmişlerdir  ve gelecek nesillere de devredilecek gibi görünmektedirler. Dinlere, yörelere ve toplumun gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak değişiklikler gösteren bu inançların çok büyük bir kısmı Orta Çağ Avrupa’sı veya daha önceki kadim uygarlıklar olan Mısır, Mezopotamya ve Anadolu Uygarlıkları'ndan köken almaktadır. Hastalıklara karşı çaresiz kalınması, özellikle ağrı ile baş edememe, salgın hastalıklarda her yaştan insanın büyük kırım şeklindeki ölümleri karşısındaki acizlik  batıl inançların tıptaki temelini oluşturmuştur. Bu inançlar sonuçta  hekimler karşısında kilise başta olmak üzere dini kurumları üstün konuma getirmiştir. Aslında halk hekimliğinin (folklorik hekimlik) temelinde dinsel ve büyüsel inançların yattığı ancak geleneklerle değişiklikler geçirdiğini de gözardı etmemeliyiz.

Modern tıpla geleneksel tababet arasındaki en önemli fark şuradadır; modern tıp hastalığı vücutta veya  organlarda  bir aksaklık, düzensizlik olarak görmektedir. Geleneksel tıpta ise hastalık sadece bazı organların iyi çalışmaması değil ferdin çevresiyle olan uyumunun bozulması olarak kabul edilir. Bu sebepten modern tıp hasta organın tedavisine ağırlık verirken, geleneksel tıpta vücudun çevresiyle tekrar uyum sağlayacak tarzda güçlendirilmesi amaçlanır. Tedavide ilaçların yanında “dua"nın,  bir takım "tılsımların” rol almasının hastanın çevresindeki psikolojik atmosferi zenginleştirdiği böylece tedaviye katkıda bulunduğu kabul edilir.

Tıptaki bazı batıl inançlar:

·        Tavşan ayağının “gut hastalığına” iyi geldiğine inanılır. Cepte tavşanın eklemli ayağını taşımanın ise romatizmadan koruduğuna inanılır.

·        Yeni evli çiftin elbisesindeki bir düğüm "kısırlık" işareti kabul edilmektedir.

·       Halk arasında “sıraca” olarak bilinen boyundaki lenf bezlerini tutan tüberkülozun tedavisi için erkeğe dişi, kadına karnı yarılmış erkek köstebeğin  hastalıklı bölgeye sarılması salık verilir.

·        Küçük çocukların vaktinde yürümesi için eklemlerine yumurta akı sürülür.

·        Kehribar sağlık verir, mor yakut (ametist) sahibini sarhoşluktan korur, uyuşturucu etkileri giderir, mercan gebelikte akıntıyı önler ayrıca bebekleri korur, elmas deliliğe iyi gelir, inci ise gözyaşı ve hastalık habercisidir.

·        Cinsel birleşmeye girmeden önce kadın sirkeyle yıkanır, birleşme sonrası sol tarafına yatarsa çocuk kız, karbonatlı su ile yıkanır ve sağ tarafına yatarsa çocuk erkek olur.

·        Hamileliğin ilk aylarında kadının kasıkları ağrırsa kız, beli ağrırsa erkek çocuk , hamilelikte karın büyürse oğlan, kalça büyürse kız çocuk, karın sivriyse oğlan, yanlara doğru dağılmışsa kız çocuk olur.

·        Hepatit B'nin (sarılık) tedavisine yönelik de batıl inançlar söz konusudur. Hastanın jilet ile dil altı, kulak arkası ya da alnı kesilir.

·        Halk arasında, doğan bebeğin göbek bağına ilişkin de inanışlar bulunuyor. Çocuk "evcil" olsun diye göbek bağı dolap ya da sandık içine saklanırken, "akıllı" olması için okul bahçesine, "dindar" olması için de cami bahçesine gömülür.

·        Sarılık kesme: Sarılık hastalığına yakalanan kişinin gözleri sararır. Bu kişi kendini halsiz hisseder. Hastanın alnı hafifçe çizilerek kan akıtılır. Bu kan hastanın gözlerine sürülür. Daha sonra ayet ve dualar okunur. Biri kola diğeri de ayağa olmak üzere iki tane sarı renkte ip bağlanır.  Böylece hastalığın geçeceğine inanılır.

·        "Aydaş hastalığı" bir tür çocuk hastalığıdır. Çocuk oldukça zayıflar. Bu durumda “bir deri bir kemik kaldı” denir. Hasta olan çocuk bir leğen içerisinde köpek kafası üzerinde oturtularak yıkanır. Böylece çocuğun hastalıktan kurtulacağına inanılır.

·        "Temre hastalığı". Bu hastalık vücudun her tarafında bulunabilen bir çeşit cilt hastalığıdır. Tıp dilinde ise "egzama" denilmektedir. Bu hastalık genel olarak şiddetli kaşıntı yapar. Tedavisi için bazı ayetler okunarak kopya kalem ile temrenin etrafı çizilir. Yaranın içine tükürülür. Böylece temrenin iyileşeceğine inanılır.

·        Kurşun Dökme: Kendisine nazar değdiğine inanılan çocuk için bir kabın içerisine su konur. Suyun içerisine de yüzük, iğne gibi bir şeyler atılır. Diğer bir kapta da kurşun eritilir. Üç defa "ihlas sure'si" okunduktan sonra, bir defa ayaklarının üzerinde kap içerisindeki suya bu erimiş kurşun dökülür. Aynı şeklide bu işlem çocuğun bir yüzü hizasında, bir de karnı üzerinde tekrar edilir. Kurşunun döküldüğü su ile çocuğun yüzü yıkanır. Bu su bazen  çocuğa içirilir. Bir de kurşunu eritip kapı eşiğine dökerler. Oradaki kurşunun şekline göre, kurşun döken kişi, nazarı değen kişinin nasıl biri olduğunu söyler. Bu kurşundan küçük bir parça alınıp çocuğun üzerine takılır. Arapça ‘nazar’ kelimesi , ‘bakış’ anlamına gelir.  Türkçe’de de ‘nazar’ kimi insanların bakışlarındaki zararlı güç ve bu nitelikleriyle, bir kişiye, bir hayvana ya da bir nesneye bakmakla, canlı üzerinde hastalık, sakatlık, ölüm, nesne üzerinde kırılma gibi olumsuz etkinin meydana gelmesidir.  Nazar değmesi ile ilgili olarak en çok kabul gören görüş, gözdeki yansımadır. Eğer karşınızdaki birinin gözlerine dikkatle bakarsanız, gözlerinde kendi görüntünüzün yansıdığını görürsünüz. Eski insanlar sudan, aynadan yansıyan görüntülerinin kendi ruhları olduğuna inanıyorlardı. Karşılarındaki insanın gözleri içinde kendi küçük görüntülerini görünce tehlikede olduklarını, ruhlarının karşısındakinin gözleri içinde hapsolduğunu sanıyorlardı. Bu korkunun dünya çapında genel bir inanca dönüşmesinin, şimdi Irak'ın bulunduğu topraklarda yaşamış eski Sümerler’den kaynaklandığı sanılıyor. Sümerler’in inançlarına göre bazı insanlar bakarak suları kurutabilir ve bu nedenle ölüme sebep olabilirlerdi. Sonradan bu inanç bir bakışla yaşayan şeyleri de kurutabilme yönünde gelişti. Örneğin, nazar değen çocukların ishal olup vücutlarının sıvı kaybetmesi, annelerin ve süt veren hayvanların sütlerinin kuruması, meyve ağaçlarının kuruması ve erkeklerin iktidarsız kalmaları vb. Görüldüğü gibi, bunların hepsinde de sıvı kaybı ve kuruma vardır.

·        Dua okuyarak siğil tedavisi toplumumuzda yaygın olarak uygulanan ve etkili olduğuna inanılan zararsız bir uygulamadır.

Bir de batıl inançların dışında folklorik tıp uygulamaları vardır ki büyük çoğunluğunun kökeninde dinsel ve büyüsel etkiler fazla değildir. Bunları ayrı bir kategoride değerlendirmek gerekir.

·        Sülük yapıştırma: Halk arasında sülük adı verilen hayvanın pis kanı emdiğine inanılır. Bundan dolayı insan vücudu özerinde pis kan bulunan yere sülük yapıştırılır. Sülük pis kanı emince kendisini bırakır. Sülüğün temiz kanı emmediğine inanılır. Bunun için ağrıyan yere ve yaralara sülük yapıştırılır

·        Kupa vurmak: Soğuk algınlığı nedeniyle olan ağrılarda bu işlem yapılır. Bu işlem şöyle yapılır, kupa vurulacak yer kolonya ile temizlenir, üzeri hafifçe çizilir. Bardağın içi hafifçe ıslatılarak pamuklar buraya yapıştırılır. Sonra pamuklar yakılarak temizlenen yere hemen kapatılır. Pamuğun yanması sonucu oksijen bitince kupa altında şişkinlik meydana gelir. Bardağın içinde bir baloncuk oluşur. Bu şişme ile çizilen yerden kirli kan çıkıp pamuğa girer. Sonra bardak kaldırır ve kupa vurulan yer tekrar temizlenir. Masaj yapılır ve böylece ağrı dindirilmiş olur.

·        Akrep sokmasında, çörtük (ahlat) yaprağı ezilip, yapıştırılır. Bunun haricinde arpa suyu içine uzuv sokularak tutulur. Arı sokmalarında domates sürülür. Ayak ve kol burkulmalarında katkılı hamur sarılır. Yaralara soğan pişirilerek vurulur. Göz rahatsızlıklarında patates ezilerek göz üzerine vurulur. Çıbanlarda pişmiş soğan kullanılır. Henüz olmamış çıbanların olması için zeytinyağı ile karışık rendelenmiş sabun konulur. Diş ağrılarında rakı ve kolonyalı pamuk kullanılır. Kabızlıkta incir yenilir. İshalde demli çay içilir veya patates yenilir. Şeker hastalığında ısırgan otu ile kekik kullanılır. Ağrıyan uzuvlar için döş denilen kuzuların derileri kullanılır.

·        Kocakarı ilacı, kelime anlamı itibariyle yaşlı kadınlar tarafından bilimsel olmayan yöntemlerle hazırlanan, çağdaş tıbbın kabul etmediği tedavi şekilleridir. Diğer bir ifadeyle, cahil kadınların hurafelere dayalı tedavi tarzlarıdır. Daha genel bir anlamda, çağdışı, mantık ve bilim kalıplarına sığmayan yetkisiz tıp uygulamalarının tümüne kocakarı ilacı denir. Her ne kadar kelime bu ilaçları kadınların yaptığını ifade ediyorsa da bu işi yapan çok sayıda erkek olduğu unutulmamalıdır. Kocakarıların bazı tedavi şekilleri kulaktan kulağa, anneden kıza veya arkadaşa, eşe, dosta yayılarak halk arasında yerleşiyor ve uygulanıyordu ve halen de uygulanmaktadır. Bu ritüele Anadolu'da "el verme" denmektedir.Kocakarıların çoğu reçeteleri bugün de genellikle kadınlar tarafından bilinmekte ve uygulanmaktadır.

·        Haşhaş (papaver somniferum) sütünde morfin, spazm çözücü olarak kullanılan “güzelavratotu” (atropa belladonna)  ve denizüzümü (ephedra sp) bitkisinde yüksek alkaloit,  yüksükotu (digitalis purpurea) yapraklarında kalp kuvvetlendirici glikozitler vardır. Güney Amerika'da yetişen kınakına kabuğu Avrupa'da sıtmanın kökünü kazımıştır. Arap zamkı en az 2000 yıldır hap yapımında yardımcı madde olarak kullanılmaktadır.  Sinameki, sarısabır ve ravent  müshil olarak, dereotu tohumu ise  çocuklarda gaz sancılarını giderici olarak, çavdar mahmuzu doğumu kolaylaştırıcı ve anti-migren etkisinden yaralanmak üzere, ipeka kökü  balgam söktürücü olarak, meyan kökü  öksürük kesici olarak, erkek eğreltiotu  tenya düşürücü olarak,  acı çiğdem  gut ve lösemide  kullanılmaktadır.

·        Kaynatılmış soğan suyu içmek ateşe iyi gelir  (buna bilimsel açıklama getirilmektedir). Keza söğüt kabuğu da ateş düşürücü olarak kullanılır. Aspirinin bulunuşunun bu söğüt kabuğuna dayandığını da hatırlatalım....



2 yorum:

  1. "batıl inanç" kavramı da aslında göreceli bir tanımlamadır; kültürmerkezci, dışlaştırıcı ve ötekileştiricidir de. doğruluk ve geçerlilik bağlamında meşruiyet iddiasında bulunabilme konumunu sağlar iddia sahibine.

    bitki-hayvan ve maden kültünün dikkate değer bir ağırlığı var bu inançların pratiğinde. doğanın sağaltıcı niteliğine bir gönderme özünde.

    zamansal yakınlık yasası ile de açıklanabilir bazen: herhangi bir sıradan gündelik eylemi izleyen iyi bir olay veya gelişme; ikisinin anlamlı bir eşleşmeyle birleşmesini sağlıyor insanın zihninde. kültürel deneyimle aktarılan uğurlu/uğursuz günler, yollar, nesneler böylece.

    nazar boncuğu türü nesneler birer bakış yakalayıcıdır, dikkatleri kendine çeker. onu taşıyan bireyin çarpıcı varlığını gölgeler, izlerini bulanıklaştırır bakanın gözünde. kişi güvendedir artık: kem gözlerin negatif enerjisi bu nesneye aktarılacaktır haliyle.

    bitkilerde ve hayvanlarda -özellikle kanatlılarda ve kedigillerde- yanıltıcı, dikkatleri dağıtıcı ve hatta tehdit edici bir savunma durumunu imleyen fazladan üçüncü ve dördüncü "sahte göz" kamuflajı yaygındır yine.

    bir söz vardır: "batıl inanç uğursuzluk getirir" derler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok değerli katkılar için teşekkürler....

      Sil