Sayfalar

21 Eki 2011

Aşil Sendromu (aşil topuğu efsanesi)

 
 Efsaneye göre, ‘Akhilleus-Aşil’ adıyla bilinen yarı tanrı, küçüklüğünde annesi  tanrıça Thetis tarafından koruma içgüdüsü ile  ayağından tutularak ölüler ülkesinin ırmağı Styx’e batırılır. Tam bu sırada Zeus’un gelmesiyle topuğu dışarıda kalan Aşil’in sadece topuğundan vurularak öldürülebileceği söylenir. Truva’ya kaçan Helena’yı geri almak için yapılan Truva Savaşı’nda  Helena’nın sevgilisi “ölümlü erkeklerin en güzeli” olarak bilinen Paris’in zehirli okuyla topuğundan vurulan Aşil, tek zayıf noktasından aldığı bu yara yüzünden can verir. Aşil’den dolayı, baldırın arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı-yukarı hareketini sağlayan yapı, “aşil tendonu” adını taşıyor. ''Aşil'in topuğu'' sözleri bizlere hep aynı şeyi söyler: Sahip olduğumuzu hissettiğimiz güç ne kadar büyük olursa olsun,  hepimizin bir zayıf noktası vardır.
Bir psikolog olan Petruska Clarkson “Aşil Sendromu”nun isim babasıdır. Clarkson, mitolojideki öyküler ve efsanelerdeki  karakterlerle özdeşleşerek yaşamın sorunlarına ilişkin düşünmeyi ve gerekli dersleri çıkarmayı,  yaşamın anlamını bulmak ve  yaşamlarımıza anlam katmayı, ortaya çıkan sorunlar ve ikilemleri  çözmeyi  insani  bir yol olarak görmektedir. Masalların ve eski öykülerin gündelik bilincimizi önemli şekilde etkilediğini ileri sürmektedir. Aşil gibi  ölümsüz bir kahramanın da zayıf noktası vardır ve ölüm onun için de geçerlidir.
“Aşil  Sendrom”lu hastalar, başkalarınca çok yetkin ve başarılı bulunan insanlardır, ama bunlar kendilerine başkaları kadar güven duymazlar, kendilerini başkalarının gördüğünden daha zayıf hissederler, bunun için daha çok çalışıp, daha çok enerji harcarlar, bu nedenledir ki gerginlik yaşarlar. Kendi aşil topuklarını gizlemek için bitkin düşerler, güçsüz kalırlar, çünkü kendilerine güvenleri yoktur.  Bu yönlerini gizleyebilmek için çeşitli savunma mekanizmaları geliştirirler, bu davranışlar onları bir takım sınırlama veya engellerle daha da zorlar. Aslında toplumca başarılı ve yeterli  bulunan bu insanlar kendilerini bu şekilde  görmezler, birgün gelip birilerinin kendilerine eksikliklerini söyleyeceklerine, zayıflıklarını  keşfedeceklerine inanırlar. Kendilerinde var olduğunu düşündükleri zaaflarını Aşil’in topuğuyla özdeşleştirirler.
Bu konuda çeşitli kitaplar yazılmıştır. Türkçe’ye çevrilen arasında Petruska Clarkson’un kitabının yanısıra Allan Megil ve Mario Rosa''nın yazdığı ''Aşil Sendromu'' kitapları ilk aklıma gelenlerdir.
Mesleğim  gereği çeşitli toplantılarda konuşmalar yaparım, özellikle paramedikal konuşmalarımdan sonra çevremde oluşan topluluklardan ilginç sözler duyarım, bu topluluklar arasında azımsanmayacak sayıda “aşil sendrom”lu kişilerle karşılaştım. Konuşunca bu kişilerin ne kadar yetkin, üretici  ve başarılı işler yaptıklarını gözlemlemekteyim, ancak bu insanlar hep geride durmaktadırlar, var olduğuna inandıkları Aşil topuklarını saklamak içgüdüsüyle öne çıkmamaktadırlar.
Keza mesleki kongrelerimizde de bazı meslektaşlarımızın ne kadar başarılı çalışmalar yaptığını görürüz ama onlar hep geri planda kalmayı tercih ederler. Bu durumu onların aşırı tevazu içinde olmaları veya bazı yalancı pehlivanların önüne geçme fırsatı bulamadıkları gerekçeleriyle açıklamak olası görülmüyor.  Böyle  aşil sendromlu” insanların daha iyi ve daha güzele ulaşmaları için bu sendromdan kurtulmaları, özgüvenlerini  kazanmaları, içlerindeki prangaları söküp atmaları gereklidir. Tabii bu konuda bizler gibi belirli yaş ve deneyime ulaşanların özellikle gençleri yüreklendirmeleri, her insanın aşil tendonunun olduğunu, önemli olanın bu tendonun varlığından çok,  fonksiyon görmesi olduğunu anlatmamız gereklidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder