Sayfalar

23 Eki 2011

YILAN : Tıbbın Sembolü

 
Yılan figürünün tıp sembolü olarak kabul edilmesi çok anlamlıdır. Çünkü yılan binlerce yıldır bir tür iyileştirme ve gençleşme  sembolü olmuştur.

Gılgamış Destanı Sümerlerin yazıyı bulduğu M.Ö. 3200 yıllarında kil tabletlere yazılana dek, 3-4 bin yıl kadar, söylenceler halinde kulaktan kulağa aktarılmıştır. Gılgamış’ın destansı efsanesine göre Uruk’un güçlü kralı Gılgamış gün geçtikçe zorbalaşır, halkına eziyet etmeye başlar. Bunun üzerine halk, tanrılardan, ona denk olan ve haddini bildirecek birisini yaratmasını ister. Bu isteği yerinde bulan tanrılar Gılgamış’a eşit güçte olan Enkidu’yu doğaya salarlar. Doğada hayvanlarla birlikte yaşayan Enkidu’nun gücü dilden dile yayılır ve Gılgamış’a kadar ulaşır. Enkidu, Gılgamış’la dövüşmeye Uruk’a gider. Dövüşürler ancak birbirlerini öldüremezler, tam tersine aralarında güçlü bir dostluk kurulur. Ancak tanrı İştar’ı kızdıran Enkidu hastalanır ve ölür. Gılgamış, dostunun ölümü ile kendi ölümlülüğünün de farkına varmıştır. Ölümsüzlük tanrısı Utnapiştim’e ulaşmak ve ondan ölümsüzlük otunun yerini öğrenmek üzere uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkar. Sonunda ölümsüzlük otunun yerini öğrenir, onu ele geçirir ve bu zahmetin sonucunda dinlenmek için suya girer, yıkandığı sırada bir yılan ölümsüzlük otunu alır ve yer. Gılgamış bir hışımla yılana hamle yapar ancak yılan deri değiştirmiş ve kaçmıştır, kentine geri döner, ölümden kaçamayacağını anlamıştır. Bu söylenceden sonra, deri değiştirerek gençleşen ve ölümsüzlük otunu yiyen yılan ölümsüz kabul edilmiştir.
   
Bu efsanenin yaygınlaşmasından sonra Mezopotamya’dan başlayarak Anadolu yoluyla Avrupa’ya doğru tüm kültürlerde yılan, zehiriyle hem öldürücü hem iyileştirici bir yaratık olarak ilgi çekmiştir. Uzun yaşam hatta ölümsüzlük ve gençleşmenin sembolü kabul edilmiştir. Neden “yılan” sorusuna cevap olarak ilk akla gelenler; el ve ayakları olmadığı halde çok kıvrak ve çevik olması, birden ortaya çıkıp birden gözden kaybolabilmesi , hem karada hem suda hem de toprak altında yaşaması, sık deri değiştirip kendini yenilemesi ve böylece genç kalması, derisinin soğuk olması, tedbirli bir hayvan olup birisini sokmadan önce dikkatli davranması, hep tetikte bir hayvan olup gözünü hiç kırpmaması, etinin yüzyıllarca ilaç olarak kullanılması ve en önemlisi de hem  zararsız hem öldürücü olmasıdır.

Geç Neolitik çağda Niğde-Bahçeli yöresindeki kazılardaki (M.Ö. 5000 yılları) vazolarda tanrılarla birlikte yılan resimleri görülmektedir. Anadolu’dan taşınan inanç ve söylence, Grek ve Yunan medeniyetine de girmiştir. Yunan Mitolojisi’ne göre hekim-tanrı Asklepios’a ait olduğuna inanılan bir asanın etrafına dolanmış bir yılan kullanılmaktadır, ancak bu sembol, haber tanrısı Hermes’e ait olduğuna inanılan “caduceus”un etrafına dolanmış iki yılandan oluşmuş biçimiyle de kullanılmaktadır. Asklepios kültüne göre “hekimler yılan gibi dilsiz olacak ve hastalarının sırlarını kimseye söylemeyecek, işini sessizlik ve sakinlik içinde yapacaktır”.

Eski Mısır’da da yılan, ilahi bir varlık sayılmaktadır. Teb (Thebai) şehri Eski Mısır’ın en önemli sağlık merkezidir ve şehir kapısında iki adet büyük yılan heykeli vardır. Farsçaya “tıb” terimi Teb şehrinden geçmiştir ve günümüz Türkçesinde bu kelime “tıp” olarak kullanılmaktadır.

Sanat tarihçileri yılanın tıp sembolü olarak ilk defa Sümer’lerde kullanıldığını belirtmektedir. Sümer tanrılarından birinin adı Ningişzida’dır ve “Hayat Ağacının Hakimi” anlamına gelir, Ningişzida’nın sembolü ağaca sarılmış iki yılandır.

Bergama Asklepion’u girişindeki kabartmalı sütunda çift yılan kabartması vardır. Asklepion’ların açılışı için izin almaya gelen heyetlere, hekimlerle beraber kutu içinde bir yılan gönderme adeti vardır. Bergamalı Galen’in (Galenos) iyileşmeyeceği görüşüyle Asklepion’a kabul etmediği hasta, intihar amacıyla iki yılanın zehirlerini boşalttığı tastan içer, ancak ölmez, hatta iyileşmeye başlar. Galen’in tamamen iyileşen hastaya, “yılan zehrinin aynı zamanda şifa verici olduğunu düşünüyor ancak bunu hastalarda denemeye çekiniyordum, benim bu düşüncemi haklı çıkardın, bundan sonra Asklepion’un sembolü çifte yılan olacaktır,” dediği söylence olarak günümüze kadar gelmiştir.

 
Antik zamanın ünlü hekimi Galen’e göre, Pontus Kralı IV. Mithridates yılan zehirleri ile ilgilenmiş ve ölüm mahkumları üzerinde deneyler yapmıştır. Kral, mahkumun zehirli bir yılan tarafından ısırılmasına izin vermiş sonra da bazı tedavi denemelerinde bulunmuştur .

Roma dönemine ait mezarlar üzerinde yer alan yılan kabartmaları ölen kişinin doktor olduğunu belirtmek için yapılmıştır.

İbraniler Yehova’ya iman etmemelerinin cezasını zehirli yılanlar tarafından sokulmakla ödediklerinden Hz. Musa “tunç yılan” besledi ve onu bir asaya bağladı. Bu yılana bakan herkes iyileşiyordu.

Eski Türkler arasında da yılan sağlık ve mutluluk sembolü oldu. Sağlık kuruluşlarının kapılarında çifte yılan sembolü vardır. Anadolu’da Selçuklu Hastaneleri buna örnektir. X. yüzyıldan itibaren Türkler eski inanışlar doğrultusunda kale, han, saray gibi yapılardan içeriye kötülük, düşman ve hastalık girmesini önleyici bir tılsım olarak yılan veya ejder şekilleri kullanılmışlardır.

Yılan Kızılderili’lerden, Afrika’da Nijerya yerlilerine, Hintli Naga’lardan Amazon’daki yerlilere kadar doğurganlık, ölümsüzlük, sağlık, hekimlik, bilgelik, kehanet, fiziksel güç ve hız, ölü ruh taşıyıcılığı ve yer altı dünyasının sembolü olarak kabullenilmiştir.

Hem Maya, hem de Aztek kültürünün efsanevi kahramanı olarak kabul edilen beyaz renkli ve iri burunlu Quetzalcoatl’ın sembolü, şifa verici tüylü yılandır.

Avrupa’da yılanların birçok hastalığın tedavisinde ilaç ana maddesi olduğuna inanılmaktaydı. Bu çeşit ilaçların en meşhuru theriacum (tiryak) tır. Özetle yılan; gücü, kudreti ve koruyuculuğu simgelemekteydi. Zehri ile öldürücü olabiliyor ve kendisinden korku ile karışık bir saygı ile bahsediliyordu. Yazının bulunmasından çok önceki dönemlere ait olan eserlerde tanrı/tanrıça ve yılan motifleri bir arada bulunuyordu.

İ.Ü. Tıp Tarihi öğretim üyesi Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ilk kez 1937’de hekimliğin sembolü olarak Çankırı Darrüşifası’nda bir taş üzerinde bulunan bir çifte yılanı önermiş, bizde kabul gören bu öneri, ancak 1956’da Dünya Tıp Cemiyeti tarafından tıbbın ve  hekimliğin sembolü olarak kabul etmiştir.


                                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder