Sayfalar

17 Oca 2013

Nankörlük Kalıtsal mı?


Babam kırdı beni ilkönce babam,
Dosttan gördüm kahrın daniskasını.
Nankör çıktı iyilik ettiğim adam,
Sevdiğim kız da savdı sırasını.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Gariplik” isimli şiiri yukarıdaki  masum şikayet mısraları ile başlar. Şairin şiirine ilham olan “nankörlük” ne ola ki?  Sonradan edinilen bir huy mu, yoksa genetik geçişli, kalıtsal bir olumsuzluk, hatta hastalık mı?
Tanımıyla başlayalım nankörlüğün otopsisine. Kelimenin Farsça kökenli olup  nan” ekmek, nimet, iyilik, ile “kur” yani  görmeyen anlamındaki kelimelerden oluşarak,  nân-kur”,  iyiliği görmeyen anlamına geldiği görüşü vardır. Ayrıca Fransızca” non-coeurkalpsiz  anlamına geldiğine dair pek taraftar bulmayan bir başka görüş  de vardır. Kökeni ne olursa olsun nankör  gördüğü iyiliği unutan”,  halk deyimiyle “tuz, ekmek hakkı bilmeyen” demektir.
Nankörlükte zıddiyet, karşıtlık şarttır gibi görülmektedir, örneğin patrona göre işçi, işçiye göre patron nankördür, terk eden sevgili terk edilene göre nankördür, amir memura, memur amire karşı nankördür. Aslında pek de doğru değildir bu karşıtlık tezi. Aynı konumda, aynı şartlardaki insanlar arasında da nankörlük olabilmektedir. Temel mesele zıtlık değil, çıkar çatışması veya çıkar birliğinin bozulmasıdır bana göre. “Sevgililer arasında ne çıkarı olabilir ki?”  diye itiraz ederseniz sevgi ve aşkın da bir çıkar ortaklığı, iki tarafa da kazandıran bir duygu ortaklığı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Koşulsuz sevgi diye bir kavram edebiyat kitaplarında, düşlerde vardır ancak. Aynı şekilde milletvekili ile partisi, vatandaş ile hükümeti ve devleti arasında da menfaat birliği vardır. Bu birlik bozulduğu zaman karşılıklı nankörlük iddiaları söz konusu olur, olmaktadır da nitekim.
Belki de acımasızca olacak ama  “yaptığı iyiliğin en azından takdir edilmesini bekleyen saf kişilerin karşılaştığı bir durumdur” nankörlük. Daha net bir yaklaşımla, sen de mi Brütüs? “  dedirten olaydır nankörlük. Nankörlüğün en yakın arkadaşları vefasızlık ve bencilliktir. "Yapılan iyiliği asla unutmayıp, yaptığınız iyiliği unutun” diye bir söz vardır ya , nankörlükle karşılaşma haline karşı bir teselli sözüdür bence.

Gerek tarihte yaşanan olaylara gerekse altmış yıla yaklaşan yaşam tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim. Nankörlük insanın yaradılışında vardır tezini doğrulayacak hiçbir kanıt yoktur, tam tersine nankörlük belirli konumlara gelince, belirli kazanımlar elde edilince, çıkar birlikteliklerini sonlandırma gereği hissedilince yapılmaktadır, yani zaman ve mekana bağlı olarak ortaya çıkmaktadır, statülerin beslediği sonradan kazanılan bir huy, hatta hastalıktır. Doğuştan değildir, kalıtsal değildir, bu nedenle nankör insanların ana-babaları, ataları töhmet altında tutulmamalıdır.

 
Bu kötü huyu hep hayvanlara yamamaya çalışırız, yok kedi nankörmüş, yok köpek nankörmüş, yok karga nankörmüş... Şiirler şarkılar yazılır “nankör kedi”diye. Nankörlük insana mahsustur dostlar, en büyük ve tek nankör canlı, insandır.
Kuran’da yirmi kadar surede nankörlük geçer örneğin;  Âdiyât Sûresi - 6. âyet :
“Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür”,
Bakara Sûresi -152. âyet:
“O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin”. Kuran’daki nankörlük kavramı tanrıya karşı özünü kaybeden, imanı içine tam olarak sindiremeyen insanlar için ifade edilmektedir. Kuran’ı referans alanlar bu kavramı  bu şekilde kısıtlı kalarak değil, evrensel değerlerle de bağlantı kurarak yorumlamalıdırlar.

Nankörlükle ilgili bazı güzel tanımlar;

·        Nankör bir evlada sahip olmak, yılan dişinden daha acı verir. (W.Shakespeare)

·        Nankörlük, zayıf insanların işidir. Kudretli insanlar içinde asla nankör olana rastlamadım. (W.Goethe)

·        Nankörlük, kusurların en büyüğüdür ve eğer insanlar unutkan olmasalardı, hiçbir nankör olmazdı. (W.Goethe)

·        İnsanlara kendilerini nankörlüğe mecbur edecek kadar büyük hizmetlerde bulunmayınız. (H.Balzac)

·       Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir. (Oscar Wilde)
Nankörlükten arınmanın, ona karşı savaşmanın en sağlıklı yolu, sanırım büyütmeye ve şişirmeye doyamadığımız “egomuzu” törpülemek, kontrol altına almaktan geçer. Diyeceksiniz ki nerden çıkardın bu sevimsiz konuyu şimdi ? Yapılan iyilikler, dostluklar, özveriler bir kalemde silinip hiçe sayıldığında, ister istemez nankörlük  sorgulanıyor! “Asıl körlük nankörlüktür " diyor  Hacı Bektaş-ı Veli. Ne güzel bir söz… 
Yazımızı gülümseyerek noktalayalım: “adam bir arkadaşını yanında işe alıyor, bir kaç yıl sonra da arkadaşı buna büyük bir kazık atıyor, zavallı adam  arkadaşının böyle bir şey yapmasına inanamadığını, bu nankörlük ile  hayatının alt üst olduğunu söyleyerek doktora gidiyor. Psikiyatr’ın adama verdiği cevap şöyle; “bir de tanrıyı düşünsene !!!”

 
Jean-Baptiste Greuze (1725-1805) ,The Punishment Of Filial Ingratitude (nankör evladın cezası) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder