Mostar Köprüsü,
Bosna-Hersek'in Mostar şehrinden geçen, Neretva Nehri üzerinde Mimar Sinan'ın
öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edilen köprüdür.
Bosna-Hersek'te başlayan iç savaş
sırasında, 9 Kasım 1993'te Hırvat tankları tarafından köprü tamamen
yıkılmış, tarihi köprünün taşları Neretva Nehri'nin sularına gömülmüştür.
Mostar Köprüsü, yüzyıllar boyunca Bosna'da hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin
sembolüydü ve dört yüz küsur yıldır şehrin Müslüman ve Hırvat kesimini birbirine
bağlıyordu. Mostar Köprüsü 1997’de yeniden
yapımı için başlayan inşaat ile tamamlanmış ve
23 Temmuz 2004 tarihinde açılmıştır.
2005 yılında da “Dünya Mirası” listesine girmiştir.
Tarihi Mostar Köprüsü (yıkılmadan önce)
Saraybosna’da
onlarca mezarlıktan birine girerseniz, taşlardaki ölüm tarihlerinin hep aynı
olması karşısında insanlığa lanet okursunuz . Dün komşun olan, savaşta düşmanın
olmuştur. Acımasızca kurşun yağdırılan evler delik deşik, tamir görseler de
mermilerin izleri o kadar çok ki, ayıbı örtememiş ustalar. Aynı kaderi
paylaştıklarından olsa gerek birbirine küs değiller oysa bu evler, tıpkı Mostar
köprüsünün iki yakasındaki çeşmeler, çay bahçeleri gibi. Bu arada savaşa inat Saraybosna
Senfoni Orkestrası’nın savaşta konserlerine devam etmiş olduğunu ve bombalar
altında kemanlarını çalarak, silahlara karşı direnerek tarihe not düştüklerini de
unutmayalım.
Saraybosna ve Mostar'da savaşın izleri
Yeni yapılan
köprü bir “imitasyon”dur, hiçbir zaman Mostar Köprüsü eski ruhunu bulamayacak,
çünkü o köprü Müslüman’dı, Hristiyan’dı,
Sırp’tı, Boşnak’tı, Hırvat’tı, Osmanlı’ydı, Yugoslav Sosyalist Cumhuriyeti’ydi.
Mostar Köprüsü barıştı, kardeşlikti,
dostluktu, birlikte yaşama kültürüydü… Savaş
ilahları yine kazandı, ister dini, ister etnik, ister ekonomik veya siyasi nedenlerle
olsun, fark etmiyor. Savaş ilahları kan ile doymuyor, kültür ve uygarlık
eserlerini de yutuyor. “Before the Rain", "Behind Enemy Lines", "No Man's Land” ve “Welcome
to Sarajevo “ filmlerini izlemenizi öneriyorum.
Bir dine
mensup grubun diğer dinden olan insanları bastırmayı amaçlaması veya kendi
dinini yaymak istemesi din savaşlarının genel nedenidir. Haçlı Seferleri, İslam fetihleri, Romalılar’ın
Hristiyanlar’a, Hristiyanlar’ın Yahudiler’e uyguladığı baskılar ve katliamlar,
Hristiyanlar’ın Endülüs’te Müslümanlar’a ve Yahudiler’e uyguladığı baskı, işkence
ve cinayetler, ayrıca 1948
Arap-İsrail Savaşı din savaşlarının somut örnekleridir.
Tabii hiçbir din savaşı ekonomik ve siyasi nedenlerden soyutlanamaz. Ağırlık dini nedenlerle de olsa diğer iki neden hep vardır. 1095-1270 arasında Avrupalı Katolik Hıristiyanlar’ın, Papa yani Vatikan'ın isteği ve desteğiyle yaklaşık 200 yıl içinde on kez, Müslümanlar’a karşı düzenledikleri Hristiyan akınlarına Haçlı Seferleri denir. Papa yani Vatikan'ın destek ve vaatleriyle devam eden Haçlı seferleri için, Hristiyanlar’ın Kudüs'e ziyaretlerinin Müslümanlar tarafından engellendiğinin iddia edilmesi, katolik din adamlarının Hristiyan’ların günahlarından kurtulmaları ve cennete gitmeleri için Müslümanlar’a karşı savaşa gitmeleri gerektiğini söylemeleri gibi dini nedenlerin yanında, Papalığın Ortodoks Hristiyanlar’ı kendisine bağlayarak Hristiyan dünyasının lideri olmak istemesi, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilerleyişine karşı Bizans'ın Avrupa'dan yardım istemesi gibi siyasi nedenler de yer almaktadır. Bence Haçlı Seferleri’nin en önemli nedeni ekonomiktir, feodalite nedeniyle yoksullaşan Avrupalıları düze çıkarmak için, Müslümanlar’ın yaşadığı ülkelerin ve Asya'nın ekonomik kaynaklarının ele geçirilmek istenmesi, Müslümanların elindeki Ortadoğu toprakları üzerinde (Kutsal Topraklar) askeri ve siyasi kontrol kurarak ana ticaret yollarını ele geçirmek gibi ekonomik nedenler dini nedenlerin arkasına gizlenmiştir. “Kingdom of Heaven” ve “Arn” izlenecek Haçlı Seferi filmlerinden aklıma gelen ikisidir.
“İslam tarihinde kayda değer din
savaşları yaşanmamıştır, çünkü savaş sonucu elde edilen
zaferdir ve hem fetih sırasında hem sonrasında Müslüman devletlerle yerli
gayrimüslim ahali arasında çatışmalar olmuştur” tezini kabul etmek mümkün değildir,
çünkü İslamiyet'in yayılmasının başlangıcında savaşlar, kılıç ve kan olduğu tarih
sayfalarında yer almış gerçeklerdir. Dolayısıyla
İslam fetihleri de din savaşlarıdır.
1975-1990 yılları arasında 200
bin kişinin ölümü, bir milyon kişinin ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanan Lübnan
iç savaşı da bir din savaşıdır. Bu savaşta Maruni Hristiyan, Şii ve Sünni Müslüman, Dürzi milisler birbirleriyle
kıyasıya savaşmışlardır. “Incendies", " Les
Petites Guerres", "Stray
Bullet” ve “West
Beiruth” bu anlamsız savaşı biraz olsun anlayabilmek için izlenmesi gereken
filmlerdir.
Din savaşlarının bir türü olan mezhep savaşlarında ise zemin ortak bir
dindir. Reform, XV. ve XVII.
yüzyıl boyunca tüm Avrupa'yı etkileyen, Katolik Kilisesi’ne karşı yapılmış
dinsel bir harekettir. Katolik ve Ortodoks mezhepleri yanında Protestanlık, Kalvenizm
ve Anglikanizm mezhepleri ortaya çıkmıştır, ancak beraberinde mezhepler
arasında çatışmalar da başlamıştır.
Fransız Din Savaşları XVI. yüzyıl Fransa'sında Katolikler ve Protestanlar (Huguenot) arasında çıkan savaştır. 23 Ağustos 1572'de Paris'te başlayan
ve bütün Fransa'ya yayılan Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı çok çarpıcıdır. Fransa tarihinin en karanlık sayfalarından
birisi olan bu katliamda, Paris'teki hemen bütün Huguenot liderleri yok edilmiş, ülkede binlerce
Protestan katledilmiştir. 24 Ağustos 1572 sabaha karşı beyaz haçlı giysileri
giymiş Katolikler, evlerinde uyumakta olan Protestanlara saldırmışlardır. İki gün süren katliam sonucunda onbinlerce
Protestan’ın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Isabelle
Adjani’nin başrolde olduğu “Kraliçe Margot” (La Reine Margot) filmi bu katliamı gözler önüne
sermektedir.
Reform’dan
sonra Katolik kalan ülkelerde yeni mezheplerle mücadele etmek amacıyla
Engizisyon mahkemeleri kurulmuştur. Engizisyonun ana
işlev ve amacı kilisenin maddi ve siyasi menfaatlerine karşı tehdit oluşturan
inanç ve fikirlerin ortadan kaldırılmasıydı . 600
yıl boyunca farklı mezhepten olanlar
ki, bunlar sapkın kabul edilmekteydiler,
dinsizler, paganlar, hatta homoseksüeller, büyücüler, cadılar, din dışı faaliyette
bulunanlar, bilimle uğraşanlar işkencelerden geçmiş ya tövbe ettirilmiş ya da
öldürülmüşlerdir. Leonardo da Vinci de engizisyondan nasibini alanlardandır. Homoseksüel
olduğu gerekçesiyle iki ay hücrede tutulmuş, odunda yakılma cezası ile
engizisyonda yargılanmış, ancak hatırlı dostları vasıtasıyla papaya ulaşılmış
ve beraat ettirilerek bırakılmıştır. 1548-1600 tarihleri arasında yaşamış İtalyan filozof Giordano Bruno engizisyonda ölüme
mahkum edilen özgürlükçü bilim insanıdır. Suçu Kopernik gibi, evrende, dünya'dan
başka birçok gezegenin bulunduğunu söylemesidir. 16 Şubat 1600 tarihinde Roma'da
bir meydanda dili koparıldıktan sonra kazığa bağlanıp diri diri yakılmıştır.
İspanyol
Engizisyonu 1483 yılından itibaren Müslümanlar'la Yahudiler'in hristiyanlaştırılması
için faaliyet göstermiştir. Bu nedenle, 200.000'e yakın Yahudi, 1492 yılında İspanya'yı
terk etmiş bunların çoğu Osmanlı İmparatorluğu'na sığınmıştır. Müslümanlara ise başlarda
iyi davranılmış ancak kısa bir süre sonra
yüzbinlerce Arap kökenli ya da yerli halklardan oluşan Müslümanlar ile
Yahudiler engizisyon mahkemelerinde katledilmiştir. Roma Engizisyonu ise 1542'de kurulmuştur. Genel olarak Kalvinizm'e
ve Lutherciler'e karşı savaşmış , cadılık ve büyücülükle de uzun yıllar
mücadele etmiştir. Binlerce kişi işkencehanelerde öldürülmüştür. Umberto Eco’nun “Gülün Adı” (Le
Nom de la Rose) filmi ile “Goya's Ghosts” filmi engizisyon ile ilgili filmlerdir.
"Gülün Adı" filminden bir sahne
İrlanda’da
yakın zamanda biten kanlı terör olayları, İngiltere yanlısı çoğunluk Protestan’lar
ile ülkenin gerçek sahibi olduklarını iddia eden Katolik’ler arasında yıllarca
sürmüştür. Katolik İrlanda Cumhuriyet Ordusu gerillaları (IRA ) ile Protestan
İngiltere Ordusu arasında, 1969-2005 yıllarını kapsayan dönemde binlerce ölüm
ve yaralanmaya yol açan çatışmalar hafızalardadır. “Crying Game", "My Left Foot", "Shadow Dancer", "In the Name of the Father " ve
“Hidden Agenda “, IRA ile ilgili
beyazperdeye aktarılan filmlerden bazıları.
İslam’ın iki ana yorumu Sünni’lik ve Şii’liktir. İkisi de Ehl-i
Kıble’dir, Kuran ve Sünnet’i referans almaktadırlar.
Ancak bugün iki mezhep arasında amansız bir çatışma vardır. Yakın zamanlarda (1980-1988)
tanık olduğumuz 8 yıl süren, bir milyon insanın öldüğü ve her iki ülkede
büyük yıkımlara yol açan İran-Irak savaşı, bugün Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da
yaşanan iç savaşlar, Somali’de yaşanan iç savaş hep mezhep savaşlarıdır. İran-Irak
savaşı için önereceğim filmler “Kilometer Zero “ ve “The Flamed Borders” dır.
Başka Mostar Köprüleri’nin yıkılmadığı, savaşsız, barış içinde yaşanası bir dünyaya….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder