Sayfalar

30 Oca 2013

Çare Bulmak


Yaşadığımız zaman diliminde ekonomik ya da sosyal, her alanda köşeye sıkışıyor, buna karşı çareler üretmek zorunda kalıyoruz. Aile yaşantımızda, iş ortamımızda, toplum içinde, özetle yaşam savaşı verdiğimiz her ama her yerde çare aramakla geçiyor ömrümüz. Sorunlar bazen bizi aşacak kadar büyük, bazen de geriye dönüp baktığımızda safça gülümsetecek kadar başka bir ifadeyle incir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçük.

Çaresiz kalmanın dayanılmaz ezikliğini sıkça duyumsarız da çarenin bizde, içimizde olabileceğini nedense çok sık aklımıza getir(e)meyiz.  Çünkü aklımızla karar verme söz konusu olduğunda zorlanıyoruz, akıl yürütme bizlere ne çocukluğumuzda evlerde, ne gençliğimizde okullarda öğretilmemiş. Eğitim sistemimiz “yineleyici” ve “sınıflandırıcı”, eğiten “etkin”, öğrenen “edilgen”. Bilgi öğrenciye söylenmekte veya yazdırılmakta, tartışmadan kabul etmesi istenmekte, kuşkuculuğa ve tartışmaya yer yok. Zor karşısında analitik düşünmeyi bizler öğrenemedik ki, çocuklarımıza, öğrencilerimize öğretelim !  Bir karar vereceksek ilk başvuru kaynağımız aklımız değil duygularımız olmakta.

İşte bu kaotik ruh haliyle çareyi kolaycılıkta arıyoruz, insanların sorunlarına sihirli çözümler ürettiğini vaat eden “kişisel gelişim kitapları” bu kolaycılıkta en kolay ulaşılabilir nokta.  XX. yüzyılın müthiş (!) keşiflerinden birisi de insanlara “kişisel gelişim” kavramının  ticari ambalajda sunulmasıdır. Kişisel Gelişim Guruları’ndan Antony Robbins, 1991’de çıkan “İçinizdeki Devi Uyandırın” isimli kitabında şöyle diyor : “Karar sizin; mutlu olmak veya olmamak, isteyip de yapamayacak hiçbir şey yoktur, işinizi sevmiyorsanız, hemen karar verin ve durmayın, işinizi değiştirin. Mutlu olmak için hemen bir dans kursuna katılabilir hatta helikopter kullanmayı bile öğrenebilirsiniz. Yeter ki isteyin ve karar verin, bunları yapacak güç içinizde, ama bu gücü kullanmak isteyip istemediğinize karar vermelisiniz, karar sizin, isteyip de yapamayacağınız hiçbir şey yoktur…” 

Ne kadar da gerçekçi ama !!! İşimden memnun değilim hemen çorap değiştirir gibi değiştirmeliyim, zaten başka bir iş , para, seyahat, sıcak bir ofis hazır, beni bekliyor. Bu ve benzeri kitapları okuduğunuzda (ferrarisini satanlar, mor inekler ve benzerleri) kitap içinde bol miktarda başarı öyküleri ile karşılaşırsınız, sanal öyküler, daha doğrusu uydurma başarı öyküleri. Bu öykülerde verilecek ani bir kararla güç ve servet sahibi olunacağı, sağlık, huzur ve mutluluğun hemen sağlanacağına dair ikna çabaları yoğundur, örneğin kişisel gelişim gurusu (sahte peygamber demek daha doğru)  A. Robbins kitabında hemen karar vermiş ; 19 kilo vererek sevdiği kadını elde etmiş, gelirini asgari ücretten 1 milyon $’ a çıkarmış ( nasıl olduğu anlatılmamış gerçi ama olsun…), ailesiyle şatoya taşınmış, çünkü hayallerinin peşinden gitmeye karar vermiş ve bizlerin de içimizdeki devi uyandırarak hayallerimizin peşinden koşmamızı öneriyor.  Koşsana be adam, hayallerin peşinden koşsana, daha ne duruyorsun diye kendime kızıyor, hayıflanıyorum (!).

Diğer taraftan başka bir Amerika'lı William James ise çaresizliği aşmak için kendimizden hoşnut olabilmemiz gerektiğini, bunu gerçekleştirebilmek için de, her kalkıştığımız işte başarılı olmayı beklemememiz gerektiğini belirtiyor. “Eğer bir işte başarılı olma hedefimize gururumuzu ve kendimize duyduğumuz saygıyı yüklersek (ki benim çevrem böyle insanlarla dolu),  o hedefe ulaşamadığınızda yıkıma uğrarsınız. Halbuki  yöneldiğimiz hedeflerin başarıya ulaşmasını, kendimize duyduğumuz saygının ve gururun okşanmasına bağlamak yerine, gerçekleştirdiğimiz başarıları kendi potansiyelimize  göre oranlayıp değerlendirmek çok daha gerçekçi olur” demektedir. Kendine saygının,  "başarı / beklentiler" oranının yükselmesiyle paralel seyrettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz, bu oran kişisel gelişim kitaplarının çok büyük bir kısmında olduğu gibi balon öneri ve öykülerle yükseltilemez.

Çaresiz kalmamak için çarenin kendimizde olduğuna inanmamız gerekir, bunun için de çağdaş değerlere sahip ortalama bir insan olmamız yeterlidir. İçi boş reçeteler ve sanal başarı öyküleriyle dolu fantastik kitaplar okumak  ve  bunlara ilişkin kurslara-seminerlere gitmek yerine, kendi mütevazi potansiyelimizi ortaya çıkaracak basit yardımlaşma ve dayanışma  içinde yer almakta yatar çareler. Bu çarelerden ilk sırada yer alanı ise, mesleki gelişmemizin yanı sıra sosyal gelişmenin olmazsa olmazı "sanat ve kültürel faaliyetler" içinde yer almaktır. Oxford’dan Prof. Matthew Arnold’un dediği gibi, “sanat yaşamın eleştirisidir”. Sanat insani hataları düzeltmede, insan karmaşasını açığa kavuşturmada, sezgilerimizi düzeltmede, güzellikleri daha iyi algılayabilmemizde,  acıyı anlayabilmemizde, duyarlılıklarımızı güçlendirmede, empati kurma yetimizi geliştirmede, hüzün ve kahkaha yoluyla dünyaya bakış açımızı yeniden bir dengeye oturtmamızda en büyük yardımcımızdır. Kısaca  fobi ile hobi arasında bir seçim yapmak zorundasınız.  Ya çaresizlik korkusunu yaşayacaksınız, ya da bir sanat uğraşını kendinize hobi edinip sorunlara çare bulmayı kolaylaştıracaksınız.

Yani ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder