Sayfalar

30 May 2012

Cenaze Törenleri


Oldum olası cenaze törenlerini sevmem, özellikle cami avlusundaki buluşmayı,  zorunluluk olmadıkça da gitmem, taziye ziyaretine gitmeyi daha içten bulurum. Musalla taşında, soğuk bir mermer üstünde  duran tabutun üzerine içinde yatan ölüyü tanımlamaya yönelik bazen bir bayrak, bazen bir spor kulubü  forması, bazen kenarları oyalı bir yemeni ya da bir gelin duvağı konulur. Ama  çoğunlukla  tabutlar, sanki sahibinin hiçbir özelliği yokmuş gibi,  sade bir yeşil çuha ile kaplı,  yalnız ve sessizce durur o taş üzerinde. Tabutun içinde artık kendisi ile hesaplaşılamayacak, başkalarından da hesap soramayacak bir cansız beden,  sonlanmış bir yaşam vardır.

İnsanlar toplanırlar cami bahçesinde. Kimisi dalgın, kimisi hüzünlü, bir kısmı ise uzun zamandır görmediği arkadaşları görmenin heyecanı ve sevinciyle cenaze hüznünü unutmuş veya ertelemiş, hatta koyu bir sohbete dalmış,  kimisi de “bitse de gitsek” ruh hali içindedir. Bergama Asklepionu’nun kapısında “buraya ölüm giremez” yazsa da orası  çok ölümler görmüştür. Tıpkı “cami bahçesine kötü söz girmez” kabulünde olduğu gibi. Kimisi geçmişle hesaplaşmak için gelmiştir buraya, kimisi timsah göz yaşlarını dökmek için.... vicdan temizlemek için gelen olduğu gibi kendini çevreye karşı temize çıkarmak isteyenlerler de gelir buraya, sayıları çok az da olsa…. Bir de ünlülerin cenazesine illa da camide katılmak isteyenler vardır, kameralara şöyle bir kaçamak göz atarken görürüz onları, kameranın görüş açısını pek de iyi bilir ve bulurlar. Bunlar nedense mezarlıktaki defin törenine hiç gitmezler.

Safları sıklaştıralım” der namazı kıldıracak imam, sağlığında rahmetlinin kuyusunu kazanlar, gözünü oyanlar, arkadan vuranlar da sıklaştırır safları, hem de mevtanın gerçek saf ve temiz dostlarını sıkıştırarak.  Rahmetliyi nasıl bilirdiniz ?” diye sorulur. Hep bir ağızdan “iyi bilirdik, iyi ” diye  bağırılır. İçimden o anda “yalan söyleyen var” diye bağırmak gelir.  Bak işte ön sıradaki kahverengi paltolu adam, nasıl da bir  “ehhh” çekmişti ölüm haberini duyduğunda.  Şu yeşil gözlü başında iğreti eşarbıyla  duran kadın, rahmetli için bir roman olacak kadar dedikoduyu yapan o değil sanki, gözleri de yaşlı mı ne ? Ama olsun kara gözlükler arkasına saklanmamış hiç olmazsa, burada bari samimi davranmış. Samimiyetsizliklerini gizleyebilmek amacıyla  takar kara kocaman güneş gözlüğünü bu törenlerde insanlar diye düşünürüm çoğu kez. Hem de yaz-kış ayırmadan. Oysa kara gözlüklerini çıkarıp insanların gözlerinin içine bakarak paylaşsalar acılarını daha insani değil mi ?


Bu törenlerde ‘ölmek veya öldü’ kelimesi doğrudan kullanılmaz, dikkat ettiniz mi hiç ?  Bu kelimeyi karşılık gelen bir takım deyimler kullanılır, ölümün soğuk yüzünü göstermemek için;  ‘vefat etti’ veya ‘göç etti’ gibi… Bir cenaze töreninde  namazı kıldıran imam mevta için “bu dünyada memuriyeti bitti” demişti. Ne kadar zorlama bir deyim olduğunu hissetmiş,  kendimle dalga geçerek ben SGK’lıyım demiştim, ölümden kaçmak varmış gibi. O dönem gerçekten SGK'lıydım !

Sevmiyorum cenaze törenlerini, özellikle camii avlusundakileri. Mezarlıktaki cenaze törenleri çok daha samimi ve dürüst geliyor bana.  Kendimizle yalancı yüzleşmeye neden olduklarından mı bilmem, sevemedim işte bu cami avlusu toplanmalarını….


...Ölümün tek iyiliği bir daha olmayacak olmasıdır.
Nietzsche

2 yorum:

  1. thomas bernhard mı demişti, "kim ne derse desin, cenazeler her zaman tiyatrodur" diye.

    "iyi bilirdik" samimiyetsizliği olmasa bir de. ikiyüzlü toplumun sahte içlenmelerinden kurtuluş yok öldükten sonra bile.

    "vefat etti", "göç etti", "bu dünyadan ayrıldı" vs. güzel adlandırmalar hep; "ölüm" kavramının soğuk gerçekliğine karşı.

    "ölüm"ün yalınlığı yok hiçbir şeyde.

    YanıtlaSil
  2. Değerli dost "piktobet", artık sizin bloga ulaşamıyorum, aynı şekilde "list-e" sayfasına da erişim yasak. Neden? Benim gibi sadık izleyicilere haksızlık bu. Düzeltilmesini rica ediyorum, sevgilerle Faik Çelik

    YanıtlaSil