Sayfalar

22 Oca 2013

DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKMAK


Gallup’un yaptığı bir araştırmada ABD’de fakülte son sınıf öğrencilerinin % 40’ının Amerikan İç Savaşı’nın hangi tarihte olduğunu bilmediğini, yetişkin yaş grubundaki Amerikalılar’ın  % 22’sinin Japonya’ya atom bombası atılıp atılmadığı konusunda bilgilerinin olmadığını okuyunca (Washington Post, 01.11.1995)  çok şaşırmış “ yazıklar olsun” demiştim. Büyük konuşmuşum…

Tıp Fakültesi’ni bitirip, üstüne bir de 4-6 yıl uzmanlık eğitimi gören yüzlerce hekimle karşılaştım, bir kısmının uzmanlık sınav jürilerinde bulundum, konuştuğum zaman bu genç doktorların azımsanmayacak bir kısmının Hipokrat’ın, Galen’in kim olduklarını bilmediklerini üzülerek, içim burkularak gözlemledim. Ancak yukarıda sözünü ettiğim gazete haberindeki vahim eksikliklerin sorumlularının  Amerikalı’lar ya da bizim genç doktorlarımız olduğunu söylemek ne derecede doğru olur ki ? Toplumdakilere ne sunarsanız, ne kadar sunarsanız o kadarını alırlar. Bizler  Tıp Fakülteleri’mizde “sosyal tıp, tıp tarihi, tıbbi etik, tıp ve sanat, tıp hukuku, felsefe  vb” konuları ne kadar sunuyoruz ki, buralardan mezun olan genç doktorlarımızdan bazı şeyleri isteme hakkımız olsun !

Hipokrat’ın Bodrum’dan bir el uzatma mesafesindeki İstanköy (Kos) adasında yaşadığını, hocasının Selymbria’lı (Silivri)  Herodikos olduğunu, Atina’ya hiç gitmediğini, hekimliğini “İyonya” denilen İzmir ve hinterlandında uyguladığını, gözlem ve mantığa dayalı tıbbi araştırmanın temelini attığını, tanrıları bir tarafa bırakarak tapınaklardan yani   asklepion’lardan çıkarak “gezgin hekim” dönemini başlattığını, kutsal hastalık kabul edilen epilepsinin (sara hastalığı) beyinle ilgili olduğunu ileri sürdüğünü, Hipokrat öğretisinin ana öğelerinin “tümünü gözle, hastalığı değil hastayı izle,  doğaya yardımcı ol” gibi  her çağda geçerli öneriler olduğunu  ve   tıp sanatının kapsamı acıları yok etmek ya da en azından hafifletmektir, buna inanmayanlar bile bunun varlığı ve gücünün kanıtı ile iyileşebilir” sözleriyle hekimlikteki sanat olgusunu vurguladığını  tabii ki bilemezler.

 
Galen’in (Galenos) Bergama’da  129 yılında doğduğunu ve bu şehirde büyüdüğünü, on kafatası sinir çiftinden yedisini keşfettiğini, üçyüz’den fazla eseri olduğunu, anatomi , fizyoloji ve eczacılık bilimine katkılar sağladığını, arenada  yaralanan gladyatörleri tedavi etmekle görevli tarihin ilk maaşlı cerrahı olduğunu, Roma İmparatoru Marcus Aurelius  da dahil üç imparatora hekimlik yaptıktan sonra tekrar Bergama’ya dönerek 199 yılında burada öldüğünü, nabız sayısını hastalık-sağlık dengesinde ölçü olarak kullanan ilk hekim olduğunu, 1500 yıl Avrupa tıbbına hükmettiğini  anlattık mı ki  bilsinler genç doktorlarımız.


Bizler sahip çıkmamışız ki Hipokrat’a, Galen’e… Dünya bu iki büyük hekimin birincisini Yunan, ikincisini Roma Uygarlığı içinde gösterirken karşı çıkmamışız, susmuşuz, halen de susuyoruz. Hekimlik ve sağlık bilimlerinin  öncülerinin Eski Yunan’lı  olmadıklarını,  İyonya’lı  olduklarını,  hekimlik tanrısı Asklepius’un Zeus’un değil, Apollon’un oğlu olmasının hekimliğin Anadolu’dan çıkıp beslendiğinin kanıtı olduğunu,  çünkü Zeus’un  Eski Yunan olmasına karşın Apollon’un İyonya’lı yani Anadolu’lu olduğunu onlara anlatmamışız ki…Eski Yunanistan’da  Romalı’lar dönemine kadar bir kitaplık yokken, parşömenin keşfedildiği Bergama’da devrin en büyük kütüphanelerinden birinin var olduğunu hangi kitaplarımızda yazmışız, nerelerde anlatmışız ?

Neden bir Hipokrat Üniversitemiz yok, neden bir Galen Tıp Fakültemiz yok ? Buna karşın Demirel’den Bayar’a, Menderes’ten Özal’a, Abdullah Gül’den  Recep Tayip Erdoğan’a  kadar  yaşayan-ölen siyasilerimizin hepsinin adına birer Üniversite kurmuşuz. Asli görevleri eğitim ve araştırma  olan bilim merkezleri üniversitelerimize bilim ile ilgileri yok denecek kadar az olan siyasilerimizin ismini vermekle bu üniversiteleri yüceltmiş mi oluyoruz şimdi ?

Sahip çıkmak sözlükte şöyle tanımlanır:  kendinin olduğunu ileri sürmek, korumak, koruyucu olmak, ilgilenip gözetmek.    Artık bizlerin de gerçek değerlerimize sahip çıkmamızın zamanı geldi, geçiyor, başkalarının sahiplendiği değerlerin,  çağlar boyu göç eden medeniyetlere bir köprü olan, dünyanın en büyük açık hava müzelerinden Anadolu’ ya ait değerlerin bizim  değerlerimiz olduğunu her yerde söylemeli bunları korumalıyız, zaman kaybetmeden hemen şimdi….

1 yorum:

  1. Galenos gebeliği 4 evreye ayırmıştır. Modern tıpta ise gebelik 3 evreye (trimester) ayrılmıştır. İlginç yanı ise Galenos’un bunu Aristo ve Hipokrattan alması ve bu evrelemenin Kuran-ı Kerim’de de aynen yer al- masıdır.
    Aristo’ya göre gebelik
    1. evre: sperm, 2.evre: regl kanı, 3.evre: beden/et, 4.evre: kemikler,
    5.evre: etlerle beraber büyüme
    Galen’e göre gebelik
    1.evre: “semen”, 2.evre: regl kanı, 3.evre: şekillenmis vücut, 4.evre: kemikler
    Kuran-ı Kerim’e göre gebelik
    1.evre: “nutfa” yani sperm, 2.evre:”Alak” yani “kan pıhtısı”, 3.evre:
    “mudahgha” yani “bir et parçası”, 4.evre: “adaam” yani kemikler, 5.evre: kemiklerin kaslarla örtülmesi
    Galenos, anotomi bilgisi olmayan bir hekimin, planı olmayan bir mi- mara benzeyeceğini söylemiştir.
    Galenos:
    Maymun ve domuzlar üzerinde anaotomik deneyler yapmak,
    Kaslar ve kemikleri inceleyip otopsi deneyimi yaratmak,
    Beyini ve karıncıkları tanımlayıp, yumuşak ve sert sinirler arasındaki farkları belirlemek ve sempatik sinir sistemini bulup sinirlerin işlevini çözmek,
    Kan akımı teorisini bulmak,
    Tanıda nabız ve idrar muayenesini geliştirmek,
    Tedavide diyet ve fizyoterapi uygulamak ile ve fitoterapi yani bitkisel tedavi ve bununla ilgili kendi adıyla anılan prepatların oluşumuna olanak sağlayan kimliği ile tanınır. “Narkotik” kelimesinin de ilk kez Galenos tarafından kullanıldığı öne sürülmektedir. Galenos kitaplarında uyuştu- rucu bitkileri sınıflandırmıştır. Mandrake kökü, Alternus tohumları ve afyon buna örnek olarak gösterilir.

    YanıtlaSil