Papa XII. Leo pek tanınmamış bir
ressama resmini yaptırır. Ressam resmini bitirdikten sonra Papa’dan resmi
imzalamasını ister. Papa resme bir süre bakar ve dönerek sorar “ incildeki bir cümleyi kullanabilir miyim
” Ressam çok sevinir “memnuniyetle” der. Papa resmin altındaki
adının yanına İncil’den “Johannes 6, bölüm 20 ” yazar.
Ressamın ilk işi gidip evde İncil’e bakmak olur. Gönderme yapılan bölümde
yazılan şudur “ sakın korkmayın ben o’yum ”.
Onbeş yıl cerrahi klinik şefliği
yaptım. Asistanlarımı hep gözlemledim, inceledim. Asistanlığımda yaşadıklarımın
çoğunu onlarla yeniden yaşadım. Cerrahi kliniğinde işler erken başlar,
asistanlar sabah saat 7’den önce gelirler, saat 8 olduğu zaman vizitlerin, pansumanların bitmesi gerekir, çünkü
ameliyatlar başlar. Bu işler belirli disiplin içinde yapılır. Hep söylediğim
gibi cerrahi bir yaşam biçimidir. Onda özveri vardır, ölçülülük vardır, itaat
vardır, isyan vardır, karşıtlıkları bir arada yaşarsınız. Uykusuz nöbet
geceleri bir sıcak çay veya iki zeytin tanesi ve kurumaya yüz tutmuş ekmek
parçasıyla renklenir, ama bunu ertesi sabah sizi bekleyen yoğun işler arasında unutup
gidersiniz. Ameliyatta uyumamak için
kendinizi zorlarken, yüzünüze atılan bir avuç soğuk su gibi kıdemlinizin sert uyarısıyla
kendinize gelirsiniz. Pişman olup gitmek istediğiniz, ihtisası ya da cerrahiyi
bırakmayı düşündüğünüz anlar olur, ama hemen ameliyatta son dikişi atarken duyduğunuz
o haz aklınıza gelir, vazgeçersiniz o
an. Cerrahinin kan kokusunu özlersiniz,
cerrahi virüsü kanınıza girmiştir bir kere, aşısı olmayan bir hastalık artık
sizin bir parçanızdır. İlk apandisit
ameliyatını yaptığınız gün eve giderken herkesin size baktığını hissedersiniz
ancak cerrahinin bağımlılık yaptığının farkında
bile olmazsınız.
İşlerin düzgün yürümesi için askeri
disiplinin şart olduğunu kabul edersiniz ama cerrah yönünüz ağır bastığından
emir almasını sevmez, emir vermekten hoşlanırsınız. Hiyerarşiye inanırsınız ama
neredeyse bütün kıdemlileriniz veya hocalarınızdan daha iyi ameliyat
yaptığınızı düşünmekten kendinizi alamazsınız. Mütevazi olduğunuzu düşünmekle
birlikte hekimleri “cerrahlar ve
diğerleri” diye kategorize etmekten kendinizi alıkoyamazsınız. Bu işe para
kazanmak için değil idealiniz için girdiğinizden şüphe yoktur, ama paranın
sıcaklığını cebinde hissedenleri duydukça, onları dinledikçe aklınız karışır kendinizle
bir iç hesaplaşmaya girersiniz.
Ameliyathanede barsak ameliyatlarından
sonra oluşabilecek o tanımsız kötü
kokulardan nefret edersiniz ama bir barsak ameliyatı yapmaya can atarsınız.
Oraya ibadethane dersiniz, kafamı dinlediğim, yorgunluğumu attığım yer dersiniz
ama gün olur oraya giderken ayaklarınız ters ters gider, hatta gün gelir gitmez olur. Zaten takdir edilmiyorsunuz, para
da kazanamıyorsunuz, bir de üstlerinizin baskı ve sorgularıyla travma üstüne
travma yaşıyorsunuz, hocanız da sizi artık eskisi kadar sevmiyor mu ne ? Size eskisi kadar vakit ayırmadığını, yeni
gelen kıdemsizi daha çok sevdiğini düşünmekten kendinizi alıkoyamazsınız ( hem
bunu anlamak için çok duyarlı olmak gerekmez ki, bak bugünkü ameliyata benim
yerime onu soktu işte dersiniz…). Sadece
ameliyat yapmak yetmez, teorik bilgi için okumak lazım, tamam da “ameliyata girmesem, teorik bilgim ne işe
yarar” diye kendinizi yer
bitirirsiniz.
Acilde iyilik yapmaya çalışırken
yediğiniz küfür ve bazen fiziki şiddet sizi yolunuzdan çeviremez, siz
cerrahsınız ya ! Hata yaparsam diye
düşünmeye başlarsınız. İnsan hata
yaparak tecrübe kazanır diye yazıyor kitaplar, önemli olan aynı hatayı
tekrarlamamak değil mi? dersiniz. Fakat
ya yasalar, malpraktis en çok cerrahide
oluyormuş diye kongrede panelde duyarsınız ve “tazminatlar da çok yüksekmiş,
böyle bir durumda ben ne yaparım, beni kim savunur” diye kafanıza
bir kurt girer.
Sonuçta bir günah keçisi aramaya
başlanır, en yakındaki hedef hocanızdır, çünkü otoritenin temsilcisidir, olanlardan
sorumlu olması da gerekir diye düşünürsünüz, neredeyse sizi cerrahiye seçmek
için onun zorladığını bile düşündüğünüz olur. Sonra utanır ve pişman olur
toparlanmaya çalışırsınız.
Kısaca kendinizi tanıyamazsınız, çevreniz de farkındadır ve onlara “ sakın korkmayın ben
oyum ” demenizin tam zamanı gelmiştir. Ama resminizi çizecek bir ressam
bulamazsınız...
Teşekkürler, çok güzel bir yazı. Kan kokusu, ameliyatlar, disiplin, iç çatışmaları, adanmışlık ve diğerleri. Bir korku nesnesi olarak neşter'in kimin elinde olduğunu hatırlatsa da...
YanıtlaSilBu gözlemlerinizi aktardığınız için tekrar teşekkürler.
yazımı böyle güzel ve anlamlı başlıklarla değerlendirmeniz çok hoş, ben teşekkür ederim.
YanıtlaSil