Sayfalar

8 Mar 2012

Sakın Korkmayın Ben O’yum….


Papa XII. Leo pek tanınmamış bir ressama resmini yaptırır. Ressam resmini bitirdikten sonra Papa’dan resmi imzalamasını ister. Papa resme bir süre bakar ve dönerek sorar “ incildeki bir cümleyi kullanabilir miyim  Ressam çok sevinir “memnuniyetle” der. Papa resmin altındaki adının yanına İncil’den “Johannes 6, bölüm 20 ” yazar. Ressamın ilk işi gidip evde İncil’e bakmak olur. Gönderme yapılan bölümde yazılan şudur “ sakın korkmayın ben o’yum ”.
Onbeş yıl cerrahi klinik şefliği yaptım. Asistanlarımı hep gözlemledim, inceledim. Asistanlığımda yaşadıklarımın çoğunu onlarla yeniden yaşadım. Cerrahi kliniğinde işler erken başlar, asistanlar sabah saat 7’den önce gelirler, saat 8 olduğu zaman  vizitlerin, pansumanların bitmesi gerekir, çünkü ameliyatlar başlar. Bu işler belirli disiplin içinde yapılır. Hep söylediğim gibi cerrahi bir yaşam biçimidir. Onda özveri vardır, ölçülülük vardır, itaat vardır, isyan vardır, karşıtlıkları bir arada yaşarsınız. Uykusuz nöbet geceleri bir sıcak çay veya iki zeytin tanesi ve kurumaya yüz tutmuş ekmek parçasıyla renklenir, ama bunu ertesi sabah sizi bekleyen yoğun işler arasında unutup gidersiniz.  Ameliyatta uyumamak için kendinizi zorlarken,  yüzünüze  atılan  bir avuç soğuk su gibi kıdemlinizin sert uyarısıyla kendinize gelirsiniz. Pişman olup gitmek istediğiniz, ihtisası ya da cerrahiyi bırakmayı düşündüğünüz anlar olur, ama hemen ameliyatta son dikişi atarken duyduğunuz o haz aklınıza gelir,  vazgeçersiniz o an. Cerrahinin  kan kokusunu özlersiniz, cerrahi virüsü kanınıza girmiştir bir kere, aşısı olmayan bir hastalık artık sizin bir parçanızdır.  İlk apandisit ameliyatını yaptığınız gün eve giderken herkesin size baktığını hissedersiniz ancak cerrahinin bağımlılık yaptığının farkında  bile olmazsınız.
İşlerin düzgün yürümesi için askeri disiplinin şart olduğunu kabul edersiniz ama cerrah yönünüz ağır bastığından emir almasını sevmez, emir vermekten hoşlanırsınız. Hiyerarşiye inanırsınız ama neredeyse bütün kıdemlileriniz veya hocalarınızdan daha iyi ameliyat yaptığınızı düşünmekten kendinizi alamazsınız. Mütevazi olduğunuzu düşünmekle birlikte hekimleri “cerrahlar ve diğerleri” diye kategorize etmekten kendinizi alıkoyamazsınız. Bu işe para kazanmak için değil idealiniz için girdiğinizden şüphe yoktur, ama paranın sıcaklığını cebinde hissedenleri  duydukça, onları dinledikçe aklınız karışır kendinizle bir iç hesaplaşmaya girersiniz.
Ameliyathanede barsak ameliyatlarından sonra oluşabilecek o tanımsız  kötü kokulardan nefret edersiniz ama bir barsak ameliyatı yapmaya can atarsınız. Oraya ibadethane dersiniz, kafamı dinlediğim, yorgunluğumu attığım yer dersiniz ama gün olur oraya giderken ayaklarınız ters ters gider, hatta gün gelir  gitmez olur. Zaten takdir edilmiyorsunuz, para da kazanamıyorsunuz, bir de üstlerinizin baskı ve sorgularıyla travma üstüne travma yaşıyorsunuz, hocanız da sizi artık eskisi kadar sevmiyor mu ne ?  Size eskisi kadar vakit ayırmadığını, yeni gelen kıdemsizi daha çok sevdiğini düşünmekten kendinizi alıkoyamazsınız ( hem bunu anlamak için çok duyarlı olmak gerekmez ki, bak bugünkü ameliyata benim yerime onu soktu işte dersiniz…).  Sadece ameliyat yapmak yetmez, teorik bilgi için okumak lazım, tamam da “ameliyata girmesem, teorik bilgim ne işe yarar diye kendinizi yer bitirirsiniz.
Acilde iyilik yapmaya çalışırken yediğiniz küfür ve bazen fiziki şiddet sizi yolunuzdan çeviremez, siz cerrahsınız ya !  Hata yaparsam diye düşünmeye başlarsınız.  İnsan hata yaparak tecrübe kazanır diye yazıyor kitaplar, önemli olan aynı hatayı tekrarlamamak değil mi? dersiniz.  Fakat ya yasalar, malpraktis  en çok cerrahide oluyormuş diye kongrede panelde duyarsınız ve “tazminatlar da çok yüksekmiş,  böyle bir durumda ben ne yaparım, beni kim savunur” diye kafanıza bir kurt girer.
Sonuçta bir günah keçisi aramaya başlanır, en yakındaki hedef hocanızdır, çünkü otoritenin temsilcisidir, olanlardan sorumlu olması da gerekir diye düşünürsünüz, neredeyse sizi cerrahiye seçmek için onun zorladığını bile düşündüğünüz olur. Sonra utanır ve pişman olur toparlanmaya çalışırsınız.
 Kısaca kendinizi tanıyamazsınız,  çevreniz de farkındadır ve onlara “ sakın korkmayın ben oyum ” demenizin tam zamanı gelmiştir. Ama resminizi çizecek bir ressam bulamazsınız...

2 yorum:

  1. Teşekkürler, çok güzel bir yazı. Kan kokusu, ameliyatlar, disiplin, iç çatışmaları, adanmışlık ve diğerleri. Bir korku nesnesi olarak neşter'in kimin elinde olduğunu hatırlatsa da...
    Bu gözlemlerinizi aktardığınız için tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. yazımı böyle güzel ve anlamlı başlıklarla değerlendirmeniz çok hoş, ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil