Narsisizm kişinin
kendisini aşırı beğenmesi, kendisine hayranlık duyması hatta
uç bir yaklaşımla kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanır. "Narsizm" olarak yanlış kullanımı yaygındır.
Narsisizm’in kökeni Yunan mitolojisine
dayanır, efsaneye göre dünya üzerinde birçok tanrı bulunmaktaydı. Bunlar
çeşitli doğa olaylarından ya da canlı-cansız varlıkların kontrolünden,
davranışlarından sorumluydular. İnanışa göre bu tanrılar insan şeklindeydi ve
insanlarla ilişki içine de girerlerdi. Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları
karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir
avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya
ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, Ekho’nun yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında kara
sevda ile günden güne eriyerek, içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta
kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara
dönüşür. Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissos’u
cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün ava çıkan Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir
nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü
ve vücudunun güzelliğini görür. Daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında
adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi
sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içebilir,
ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar
ve sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis
çiçeklerine dönüşür.
İşte narsisistik kişilikte olanlar da bu şekilde kendilerine aşık, hep önde olmak, en gözde olmak isteyen, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler. Narsisistin en büyük problemi, narsisist olması değil, böyle olduğunun farkına varamamasıdır. Narkissos'un ölümüne de bu sebep olmuştur zaten.
Narsisist kimselerin en
büyük sorunu kendilerini başkalarının yerine koyamamaları ve kimseyi
sevememeleridir, bu nedenle içten ve
sıcak ilişkiler kuramazlar, kendilerine güvenirler ve başka hiç kimseyi önemsemezler,
çevrelerindeki insanların duygusal enerjilerini tüketirler. Büyüklük ve üstünlük duygusu, sıradan insan olmaktan korkma duygusu
taşırlar. Çevresindeki insanlar onun hata ve yanlışlarını yüzüne vururlarsa
genellikle o insanlardan ve çevreden uzaklaşırlar, eleştirileri kabul edip
düzeltmeye çalışmak yerine bu eksik yanlarını bilmeyen ve gizleyebilecekleri
insanlara koşarlar. Bu nedenle genelde
ya çok sık arkadaş/eş değiştirirler, ya da uzun arkadaşlıkları, dostlukları ve
ilişkileri idare edemezler.
Kendilerini özel ve önemli görürler, hep saygı görmeyi
beklerler, başarı ve yeteneklerini abartırlar. Övgü ile beslenirler, iltifat
edilmesi için ortam hazırlarlar. Başkalarının da kendi başarılarındaki
katkısını göz ardı edip, onları hesaba katmazlar. Otorite ya da üst düzey
kişilerle iletişim kurmak için çabalayıp, bağlantı kurdukları bu kişilere
abartılı nitelikler atfederler. Bu şekilde kendilerini de bu kişilerden
varsayarlar. Daima bir kurumun en yetkilisi ile ( başhekim, profesör, müdür,
komutan, işveren vd) iletişime geçip,
diğerlerinin fikirlerine aldırmazlar.
Kendi hataları konusunda objektif davranabilme becerisi kazanamadıkları için, eleştiride ısrar ederseniz sizi suçlamaya başlar, sizin yanıldığınızı ispat etmeye çabalarlar, eğer haklıysanız sizi küçük düşürerek tatmin olma yolunu seçerler. Eleştiriye, iyi amaçlı eleştiri bile olsa, aşağılanmış olma, öfke ve utanç duyguları ile tepki verirler. Hata yapmaktan çok korktukları için, hatalarının söylenmesini hemen kişiselleştirirler, en basit eleştiriyi kişiliklerine yapılmış bir müdahale olarak görürler.
Menfaatçidirler,
kişiler arası ilişkileri kendi çıkarlarına kullanırlar, kendi amaçlarına
ulaşmak için hile ve aldatmayı normal kabul ederler. Hep kendilerine ayrıcalık
yapılması gerektiği beklentisi içindedirler. Kendilerini övmekten
utanmazlar, zeki olanlar gizli övünmeyi
çok iyi becerirler, toplantılarda soru
sorarken bile en az konuşmacı kadar çok şey bildiklerini göstererek yorumlar
yaparlar. Ancak özel kişiler tarafından
anlaşılabilecek kadar özel olduklarını düşünürler. Güç, başarı, şöhret, para,
güzellik ve aşkı ön planda tutar, kin, öfke, kıskançlık duygularını beslerler, buna
karşın acıma, affetme gibi duyguları kendi çıkarlarına göre kullanırlar. Hak
duygusu hep kendilerine yöneliktir.
Büyük ideallerine kavuştuklarında gerçek kişilikleri
daha çok ortaya çıkar, her ortamda farklı konuşmak, durumlara göre ilkeleri
değiştirmek, yaşam felsefeleridir. Çevre tarafından akıllı ve yetenekli olarak
bilinirler, ilk tanışmalarda çok etkileyicidirler ancak uzun beraberlikte bencil ve çıkarcı yapıları
nedeniyle kendilerinden nefret ettirirler, işkoliktirler, rekabeti severler, iyi yarışmacıdırlar, ama
kaybetmeyi bilmedikleri için mutlu olmaları için kazanmaları şarttır.
Freud narsisizmi ‘dış dünyadan soyutlanan libidonun
(cinsel enerji) egoya
(ben) yönlendirilmesi’ şeklinde açıklamıştır. Yani libidonun büyük bir
depoda toplanır gibi egoda toplanması ve daha sonra nesnelere yönlendirilmesi;
fakat kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya yönlenmesi durumudur. Freud narsisizmi insanın yaşamını sürdürebilmesi açısından bir
ölçüde gerekli görmektedir. Hatta bazı durumlarda, kişinin narsisizmi toplum
için hatta kendi akıl sağlığı için makul oranlarda değilse, kişi akıl hastalıklarıyla karşılaşabilir
demektedir.
Başkalarının fikir ve hareketleri kendi
amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi halde bu fikir ve hareketler tahammül
edilemez düşüncesine sahiptirler. Gerçekle bağdaşmayan, başkalarının zararına
olup sadece kendi çıkarlarına uygun, kendi plan ve hedeflerine hitap eden maddi
ve manevi kazanç sağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında
öfkelerine hakim olamaz, saldırganlaşır, çöker hatta ağır psikotik tablolara girerler. Buna “narsisistik yaralanma” denir. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre büyük firmaların CEO’larında narsisist kişilik azımsanmayacak sayılardadır ve bu kişiler 55 yaşlarında emekli olmaktadırlar, emekli olanların yüzde 25’ i ölmektedir, ölüm nedenleri araştırmaya göre “narsisist yaralanma” olarak nitelendiriliyor...
Narsisizmin çok özel bir türü de, Sezar, Mısır
firavunları, Hitler gibi diktatörlerde yani çok güçlü erke sahip kişilerde
bulunan türüdür. Bu insanlar adeta nefes alıp yürüyen yeryüzü tanrıları gibi
hissederler kendilerini. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri ve ölümdür.
Dış dünya 'ben' olmadığı için, narsisist kişi dış dünyayı algılayamaz ve bu
durum kişide korku yaratır. Diktatör gitgide daha yıkıcı, daha yalnız ve korkak
olur.
Bu yazıyı okuduktan sonra
sanırım birçoğumuz çevrelerinde ne kadar çok narsisist kişilik olduğunu
düşünecektir, hatta kendisini de sorgulayacaktır. Freud’un dediği gibi
hepimizin içinde biraz narsisistik duygular olmalı, aynen içimizde bir çocuk
olması gibi, ama bu dozu nasıl belirleyebileceğiz… Burası ipin inceldiği yer
sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder